|
|
|
|
Örf/Töre ve Âdetlerimiz Üzerine Bir Araştırma |
|
|
Tarih : 2.05.2010 - 01:49:45 |
|
Köyümüzde yaygın olarak var olan batıl inançlar ve bunlara bağlı ritüellerin varlığı, çevre köy ve ilçelerde de görülmekle beraber, bazı farklılıklarla, özellikle dinî eğitimden mahrum kalmış yaşlılarımızca, yaşatıldıkları görülmektedir. Bu âdetler, insanın hayatı ve hayat alanı ile sınırlıdır |
|
|
Her millette ve her toplumda olduğu gibi mensubu olduğumuz Türk Milleti’nin de kadim tarihinden bu yana taşıdığı örf ve âdeti, hak veya batıl olsun, toplumumuzun hayatında varlığını sürdürmektedir. Bu iki kıymet, tarihin imbiğinden geçerek, bizlere ulaşmıştır. Aktığı her mecradan, benimsediği dinden, yaptığı tarihten, içinde yaşadığı coğrafyadan bir unsur taşımaktadır. Bunlar, bizi geçmişimize bağladığı gibi, geleceğimize de köprümüzdür.
Köyümüzde yaygın olarak var olan batıl inançlar ve bunlara bağlı ritüellerin varlığı, çevre köy ve ilçelerde de görülmekle beraber, bazı farklılıklarla, özellikle dinî eğitimden mahrum kalmış yaşlılarımızca, yaşatıldıkları görülmektedir. Bu âdetler, insanın hayatı ve hayat alanı ile sınırlıdır. Bunları şöyle sıralayabiliriz.
Bebek Yürütme (Göbek Bağı Kesme)
Daha çok "Bebek yürütme" olarak bilinen bu inanış zamanında yürüyemeyen bebeklerin, aşağıda anlatacağımız şey yapıldığında yürüyeceğine inanılan bir batıl inançtır. Bu inanış kısmen şöyledir. Vaktinde yürümeyen bebeği, annesi kucağına alarak Cuma günü ve Cuma namazı vaktinde caminin avlusuna getirir. Bebeğin ayaklarını birbirine bağlar ve cemaatin namazdan çıkmasını bekler. Camiden çıkan ilk kişinin kadının elindeki makası alarak ipi kesmesi beklenir. Bebeğin ayaklarına bağlanan bu ipi, camiden çıkan ilk kişi keser ve anne bu ipi kesen kişiyi bilmezse, bebeğin eve geldiğinde yürüye-ceğine inanılır. Başak bir anlatışa göre ise, “bebek herkesin olmadığı ve göremediği bir zamanda, yıkılmış bir ağacın altından, üç veya yedi defa geçirilirse, yürüyeceğine inanılır.” Ayrıca şöyle bir uygulama da vardı; akraba olmayan bir kimseye zamanında yürüyemeyen bebeklerin ayak bağları kestirilirdi. Bu kesme işini daha çok kadınlar yapardı.
“Eskiden çatma tuvaletlerin altından, değirmen dönüşü sırasıyla, çocuklar geçirilirdi.” (H.Kızı F.Çakır)
Eşiğin veya Ceviz Altından Geçirme:
Yürümesi gecikmiş olan bir bebeğin, eşiğin altından geçirilebildiğinde yürüyebileceğine inanılır. Bu töreni yapmak için, uğruna inanılan bir kişinin veya bu konuda çevrede tanınmış yaşlı bir kadının, yardımı alınırdı.
Dikenin Altından Beyaz Ören Veya Değirmen Dönümü Sırası İle Üç Kere Geçirme:
Yürümesi gecikmiş bir çocuğun dikenin altından geçirdiğinde, yürüyeceğine inanılır. Yine uğruna inanılır bir kişiyle yapılır. Hayvanların otladığı yerdeki dikenlerin altından geçirmek daha makbul kabul ediliyor. Yıllık fıraktunun altından hasta birini geçirme.
Çocuk Basımı:
Doğum yapılmış eve, 40 gün boyunca ikindiden sonra et ve yeni pırtı/her türlü elbise, odun veya çalı çırpı sokulmaz. Eğer sokulursa çocuğun yürümekte gecikeceğine inanılır, kırk içinde. Bu adet pek yaygın değildir. Köyün orta mahallesindeki bazı sülalelerce yerine getirilmektedir. (Kaynak: E.Turkaya)
Al/Ağıl Basması:
Doğum zamanı yaklaşan bir kadının, evinin yakınından, yani arkasından, önünden yanlarından cenaze geçirilmez. Eğer bu cenaze evinin yakınından geçirilirse, hamile kadının doğumunun zor olacağına inanılır. Çocuk basık doğar yani hasta doğar. Kırklı kadınlar görüşmezler. Eğer görüşürlerse, kollarını kaldırmadan eller yanda görüşüp konuşurlar. Eğer bu kurala uymazlarsa, kırk basacağına inanılır.
Kazana Vurma:
Yeni gelinin eve girmesi esnasında kapının eşiğine büyükçe bir kazan konur. Bu kazana ayağıyla üç kez (dört kez) vurduktan sonra eve girer. Bu sırada da gelinin başına şeker ve fındık serpilir. Eve giren gelinin başını, kayın babası açar ve ön sandalyeye oturur. Böylece bolluk ve bereketin o evden eksik olmayacağına inanılır. Bu adet yirmi ila otuz yıl öncesine kadar düğünlerde gelin alma merasiminden sonra, gelinin yeni evine girmesi esnasında yapılırdı.
“Bazı uygulamalarda da, kapıya iplik gerilirdi. Gelin ipi kırarak sağandaki suyu teper ve kendisine verilen unu da sağa sola serper. Devletli olsun, uğur getirsin diye.” (Kaynak: H.Topar).
Köyümüzde yaşlı kadın ve erkeklerce bilinen kocakarı ayları:
Bu aylar daha çok tarımla ilgili esasları içerir. Çünkü bir yeri ile de tarım toplumu özelliğimizi yansıtmaktadır. Yerelliğimizi de göstermektedir.
1-Zemheri ayı/Yeni yılbaşı: Ocak 2-Gücük ayı/kısa/az anlamında: Şubat 3-Mart ayı: Mart 4-Abrul (abrul) ayı: Nisan 5-Mayıs ayı: Mayıs 6-Kiraz ayı: Haziran 7-Orak ayı: Temmuz 8-Austos ayı: Ağustos 9-Hac ayı (boş ayı): Eylül 10-Darı ayı: Ekim 11-Üzüm ayı: Kasım 12-Garagış ayı: Aralık.
Eğer, kış aylarında gazan darısı pişiriliyorsa "Zemheri" yanı yeni yılın gelişi ile uğur ve bolluk geleceğine inanılır. Mart ayının uğur ayı olduğu kabul edilir. Mart sabahı eve ilk giren insan, o evin o yıllık uğuru kabul edilir. Mart bozacak olan kişi eve sabahleyin ilk girendir. Bir tas su alır ve evin her taratma serper. "Martın hayırlı uğurlu olsun der. "Mart bozan kişiye evde mutlaka bir şeyler yedirilme-ye özen gösterilir. Martı bozulan evin o yıl işleri iyi giderse, martı bozan kişinin hayırlı, uğurlu kişi olduğuna inanılır.
Çocuğun Üstüne Gelme(Doğum Sonrası Eve Girme): Çocuk doğan eve ilk giren kimsenin mizacının/huyunun çocuğa yansıyacağı inancına dayanır. Bunun için, uğruna inanılan birisin eve girmesi beklenir.
Dikiş Dikme:
Hamile kadın doğumu yaklaşınca eline iğne alamaz, iğneye iplik takamaz, iğne ile dikiş dikemez. Böyle şeyler yaparsa bebeğe zararı olacağını düşünür.
Davun:
Davun denen bir varlığın olduğuna, Davun'un kılıktan kılığa girdiğine; hatta davul ve zurna ile gezdiğine; Davun'dan ölenin cenazesini görenlerin dahi öleceğine inanılır. Davun'un geceleri gezdiğine; açık-kapı ve bacadan içeriye bakıp, kaç defa bağırırsa, o evden, o kadar kişi öleceğine inanılırmış. Akşam olurken herkes evine kapanır kapıyı, bacayı iyice kapatırmış. Hatta Davun, evin içindekileri görecek kadar bir delik bulur, oradan içeriye bağırırsa o evden adam öleceğine inanılır. Konunun aslı hızlı bulaşıcı veba hastalığının toplumda yarattığı etkinin bir sonucu sanılmaktadır. Daha çok Rus istilası sonrası halkta meydana gelen korku, olumsuz sağlık şartları ve açlıktan ölümlerin çoğalması sonucudur. Büyüklerimizin dediklerine göre; “insan, hayvan ölüleri ortalıkta duruyordu. Kimse cesaret edip de gömemiyordu. Hastalık alabildiğine yaygındı. Açlıktan köyde günde en az dört-beş kişi ölüyordu. Özellikte Harşit’ta karasinek çoktu. Halk yüksek kesimlere göç etti.” "Davun yesin seni" "Davun canı-nı alsın","Aç davunlara yem olasın”, “Davun tutasıca" gibi intizarvarî sözler, halk arasında hâlâ söylenmektedir.
Uğur/uğursuzluk:
Evinden sabahleyin çıkan kadın, erkek o gün yabana (evinden uzak bir yere) gidiyorsa, evden çıkarken uğruna inandığı birisinin karşısına çıkmasını, çıkarsa o günün uğurlu geçeceğine inanılır. Eğer, karşısına uğrusuz biri çıkarsa, gideceği yere gitmez, giderse işinin rast gelmeyeceğine inanır. Ayrıca bazı ailelerce haftanın belli günlerinde iş yapılmaz. Yapılırsa uğursuzluk getireceğine inanılır. Bazı evlerin giriş kapısının üstünde koç, teke ve öküz boynuzları asılıdır. Eve uğur getireceğine ve nazardan koruyacağına, hatta evde yaşayanların zürriyetlerinin devam edeceğine inanılır.
Guvalak kuşu eğer bir kişinin yerinin üstünde öterse, o yerin sahibinden biri ölür. Bu kuş öttüğü zaman peşine yağlı ekmek ve deyermi atılmalı.
Oyuk:
Tarım ürünlerini (mısır, fasulye, kiraz ve salatalık gibi…) nazara karşı korumak için yapılan oyuk, tarlanın orta yerine 2–3 m uzunluğunda dikilen sırığa koçboynuzu, hayvan kafatası ya da yassı bir taş parçası koymak (takmak) suretiyle yapılır.
Hava Durumu Hakkındaki İnanışlar:
Her yörede olduğu gibi köyümüzde de halk, bölgesinde görülen iklimin kendilerine kazandırdığı bazı deneyimlere sahiptirler. Hayatlarını buna göre planlarlar. Yağmurun, karın, soğuğun, fırtınanın v.s. ne zaman ve nasıl geleceğine edindikleri deneyimler sayesinde cevap bulurlar.
Bir kuşun sonbaharda “çın çın” şeklinle ötmesini yöre halkı kışın sert geçeceği yolunda bir işaret olarak yorumlar. Kuşların “çıp çöp” benzeri bir sesle ötmeleri bir yağmurun yağacağına, “de de” benzeri bir sesle ötmeleri ise güneş açacağına işaret olarak kabul edilir.
Gökyüzünde yıldızların uzun zaman seyrek olması o yıl kıtlık yaşanacağı şeklinde bir işaret olarak kabul edilir.
Rüyada koyun görmek kar yağacağı, inek görmek sağanak, yağmur, yağacağı yolunda işaretler olarak kabul edilir.
Kedilerin sırtlarını ateşe çevirmeleri yağmur yağacağı, koyunların ve keçilerin doruk (çam ağacı) pürü (yaprakları) yemesi kar yağacağı yolunda işaret olarak kabul edilir.
Hayvan yaprağa fazla sararsa kışın fazla ve ağır geçeceğine inanılır.
Ay ve Güneş tutulmasında, yüksek bir yere çıkılarak, tava ve kazandiplerine vurularak, ses çıkarılır. Bu şekilde güneşin ve ayın tutulmadan kurtulacağına inanılır.
Gücük Ayı (Şubat):
Ocak sonra gelen gücük ayı kışın en soğuk aylarından biridir ve fırtınalarla tanınır.
Cemre:
Gücük ayının dördünde havaya, onbirinde de suya, 18 de toprağa cemre düşer. Yörede cemreye cemile denilmektedir. Cemre havanın, suyun ve toprağın kıştan çıkıp ısınması, hayatın bahara merhaba denmesidir.
Mart Ayı:
Yörede mart, yılın ilk ayı olarak kabul edilir. Bu sebeple halk yılın ilk ayını küçük çaplı da olsa evinde eğlenceyle kutlar.
Mart Dokuzu/Kurt Kazanı:
Martın dokuzuncu günü, kurt kızanı günüdür. Kurt, martın dokunuzcu günü kızan etmeğe (çiftleşmeye) başlar. Kurtlar arasında bu durum martın on ikinci gününe kadar devam eder. Ayrıca bu ayın 9’unun iyi geçmesi, bütün ayın iyi geçeceğine işarettir.
Sayış Günleri:
Mart ayında sayış günleri başlar. Martın birinden on ikisine kadar olan her gün marttan başlamak üzere sırasıyla birer aya karşılık gelmektedir. Bu sayılı olan on iki gün havanın gidişatından yılın on iki ayı havaların nasıl geçeceği hakkında tahminde bulunulur.
Garagücük (kocakarı) Soğukları:
Martı son üç ve abrulun (nisan) ilk üç günü şiddetli soğuklar hüküm sürer. Yöre halkı su soğuklara garagücük soğukları adını vermektedir.
Abrul (Nisan) Ayı:
Çevre köylerde ve köyümüzde havaların yavaş yavaş ısınmaya başladığı ay abrul ayıdır. Bu aydan itibaren tarım faaliyetleri başlar, tarlalar heklenir/kazılır, fındık köklemesi ve meyve fidanları için çukurlar açılır.
Mayıs Ayı:
Mayıs ayında her taraf yeşermeye başlar.
Cazılar (cadılar) halk arasıda cazı adı verilen cadılar, mayısın birinci günü istedikleri kılıkta yeryüzüne inerler. Günümüzde bile bazı köylü kadınları cazı olduğuna inanırlar.
Halk cazılardan korunmak için evlerinin etrafına kuşburnu dikerler. Böylece cazılar gelmek istediklerinde kuşburnu dikenine çarpacak ve her tarafını kanatacaktır. Cadı olan kadınlar ile yola gitme ve ıssız bir yerde buluşmanın çok kötü olduğuna inanılır.
Kirez (Haziran) Ayı:
Kirez ayı kirazların olgunlaştığı aydır. Toplanan kirazlar ya taze olarak tüketilir, ya da kışın yenmek üzere turşusu yapılır.
Hava sıcaklığının arttığı ay kirez ayıdır. Yöre halkı tamamen yaylaya taşınır. Kiraz ayının 12. si gündönümü olduğundan gündüzler kısalmaya başlar.
Orak (Temmuz) Ayı:
Otların, yaykın/kızılağaç ve diğer açların alaflarının/yapraklarının biçilme zamanının geldiği aydır.
Darı Ayı (Ekim):
İlki orak ayında biçilen çayırların ikinci kez biçilmesi darı ayında yapılmaktadır. Ve yörede tarımı yapılan mısır/darı aynı anlamda kullanılır, hasadının yapıldığı ay olarak bilinir.
Garagış (Aralık) Ayı:
Yöre halkının birbirine misafirliğe gittiği, hikâyelerin anlatıldığı, uzun ve soğuk kış gecelerinin yaşandığı aydır. Fıkılların yendiği; kabak kurusu, fasulye kurusu ve çeşitli turşulardan yapılan çorba ve kavurmaların, sohbetler eşliğinde yenildiği uzun kış geceleri… Ayrıca, büyüklerimizin eski zamanları ve yaşadıkları olayları ballandıra ballandıra anlattıkları uzun kış geceleri…
Hıdrellez:
Hızır ve İlyas’ın bu günlerde (Mayıs 5) buluşacağı inancı eskiden, kendini koruyarak, bir şenlik halini almıştı. Bugün ise, bu inanış hemen hemen unutulmaya yüz tutmuş durumdadır. Bu ay boyu evlere gelen misafirler ve her hangi bir şey isteyenlere istedikleri verilir. Çünkü, onun Hızır olabileceğine inanılır. Hızır’ı görüp de cimri davrananların, hem maddî ve hem de manevî sıkıntı çekeceğine, inanılır.
Bu önemli kutlama etrafında çeşitli inanışları da toplamıştır. Buna göre bu tarihte evin içerisine yaş getirilmez, getirilse o yıl evde çok sinek (üvez) olacağına inanılır. Hamile kadın dikiş dikmez, iğneye dokunamaz. Şayet bunları yaparsa çocuk sakat olur. Ayrıca bu tarihte pişirilen sütün kendiliğinden yoğurt olacağına, hayvanların şifa bulacağına ve sırtına yavaşça vurulan ineklerin iki dana birden doğuracağına inanılır.
Ahmet KARAHAN (atesnimi@hotmail.com)
Kaynak Kişiler:
Çakıroğlu Kızı Emine BAYRAM, Çobanoğlu Ahmet Kızı Şaziye DİL, Kafasoğlu Mustafa Kızı Emine KAMACI, Gavlakoğlu Halil Kızı Fikriye ÇAKIR, Çobanoğlu Ahmet Kızı Ayşe KARAHAN, Mollaoğlu Mustafa Kızı Asiye KABADAYI, Muştak Kızı Zehra KABADAYI, Abdu Kızı Fadime KARAHAN. |
|
|
|
|
14158 Kişi Tarafından Okundu. |
|
Yorum ( 0 )
|
|
|
Kayıtlı Yorum Bulunmuyor. |
|
|
Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar |
|
|
|
|
|
|
|
|