Bir bizde yoktu. Kim çıkardı, neden çıktı, hangi sâikler insanları bu duruma getirdi? Zaman ayrılık, gayrilik zamanı mı?
Öncelikle şu iyi bilinmeli; bir toplumun veya topluluğun kendi içinde ayrılığa düşmesi düşmanlar için bulunmaz fırsattır. Hatta eğer tefrika yoksa oluşacak zemini hazırlamak, küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar çıkarmak dün de bugün de netice veren bir stratejidir ve yaygın olarak kullanılmaktadır, uygulanmaktadır.Birlik ve dirliğimizi bozacak bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak, her ferasetli insanın yapacağı iştir.
Fizikî bölünmenin sonucunda, maddî ve manevî yaraların açılacağı, gönüllerin kırılacağı, husumetlerin doğacağı ve çoğalacağı, fitne ve fesat tohumlarının yeşereceği, “ayrılıkta zülüm vardır” prensibinin işleyeceği aşikâr birer hakikattir.
Asıl olanın ve bize yakışanın birlik ve dirlikten geçtiğidir. Köyümüzü hep birlikte kalkındırmadan yana, güzelleştirmeden yana, büyütmeden yana, geliştirmeden yana fikirlerimizi, gücümüzü harcamamamız gerekirken, “bölünmenin faydaları” var demek, küçük olsun da benim olsun demekten başka ne anlama gelir ki?
Her gün birbirimize daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir günde ve çağdayız. Dostsuz, akrabayız, hısımız. Ve kardeşiz de… İçimizden bazılarımızın yaptığı hatalar olabilir. Bunu hep birlikte tedavi edeceğimize, kaşıyarak kangrene dönüştürmenin bir anlamı yok. Yoksa başkalarının eline fırsat vermiş oluruz. Büyüklükten doğan gücümüz parçalanmış olur. Birliğimiz ve beraberliğimiz örselenir ve yara alır.
Dışarıdan bakıldığında ve içerinden de görüldüğünde büyüyoruz; nüfus olarak, ekonomik güç olarak. Ve buna paralel, sıkıntılarımız da büyüyor. Büyümenin sonucu parçalanmak, bölünmek değildir. Büyük olmamın farkına varmak, büyük düşünmek, büyük fikirler taşımak… Bütün bunları inanmış, köyünü ve insanlarını seven bir kadro ile önce düşünce aşamasında olgunlaştırmak ve plânlamak, planlarımızı programlandırmak, programlarımız da kendimizin ve devletin desteği ile yılmadan ve birlikte hareket ederek, hayata geçirmek olmalıdır.
İsteklerimizi ısrarla takip etmemiz lazım. Nasıl ki, ferdî bir işimiz olduğu zaman, harcadığımız emekleri, köyümüz için de harcamamız gerekmez mi?
Şu unutulmamalıdır ki, bilimsel araştırmalar, yaşanan olaylar ve görülen misaller ve bu arada çeşitli kuruluşlarca yapılan plan çalışmaları, köylerin bölünmelerinden, yeni mahallî birimlerin doğmasından değil, köylerin idarî yönden birleştirilmesinden yanadır. Bu ünitelerin zamanla, belediyeler haline gelmeleri alt yapı hizmetlerinden, bütünüyle kamu hizmetlerinden daha çok yararlanmaları, hiç değilse köy halkının asgarî ihtiyaçlarının karşılanması ve köy müşterek mallarından birlikte yararlanılması bu şartlar içinde mümkün olduğu yönündedir. Belirtilen nedenle bir mahallenin veya mahallelerin bağlı olduğu köyden ayrılarak yeni bir köy haline getirilmesi ancak idarî, sosyal, iktisadî, coğrafî ve hukukî zorunluluklar ayrılmayı gerektirdiği takdirle kabul olunabilir.
Köyümüze bakılırsa, köyün genel iktisadî kaynaklarının ve yapısının çok iyi de olmadığı, gelecek yıllarda daha da kötüleşeceği, mahallelerin bağımsız bir köy haline getirildiği takdirde her iki köyün de iktisadî yönden zayıflayacağı ve yasaların yüklediği mükellefiyetleri yeterince yerine getiremeyeceği, ziraî, iktisadî, coğrafî herhangi bir nedenle ayrılmayı gerektiren bir durumun olmadığı ve orman içi köy olmasından dolayı sınırların tespitinin zor olacağı, ihtilaf doğacağı aşikârdır.
Bu açıdan, hiçbir aklî ve mantıkî sebep ve sebepler yokken, bazı kişi ve kişilerin özel gayretleriyle nereye varacağı belli olmayan girişimlerde bulunmak köyümüzü, köyümüz insanlarını diğer köyler nezdinde aşağılamaktan başka bir davranış değildir. Gelecek nesillere de kötü bir miras bırakmaktan başka ne olabilir ki?
Ve yukarıda açıklanan nedenlerle, mahallelerimizin bağımsız köy olmasında coğrafî, idarî, ekonomik, sosyal, kültürel ve kamu yararı bakımlarından hiçbir zorunluluk bulunmadığı, tersine olarak kamu hizmetlerinin götürülmesinde güçlükler meydana getireceği anlaşılacağından, bağımsız köy olma isteminin gerekli mercilerce reddedileceği açık beyan ortadadır.
En kısa zamanda bu hevesten vazgeçilerek, kafalarda, gönüllerde oluşan şek ve şüphelerin, köyün ileri gelen zevatlarınca giderilmesi yoluna gidilmesi, geleceğimiz açısından en hayırlı bir davranış olacaktır.
Ferdî ve mahallî menfaatlerden yana değil, umumun menfaati ve mutluluğundan yana olmalıyız. Ferdî ihtiraslarımızı insanlarımızın husumetine sebep olacak şeyler üzerinden gerçekleştirmek vebali büyük bir davranıştır.
Selam ve dua ile kalın…
Ahmet KARAHAN