Bizim yaşta olanlar ve/ya büyük bir ailenin içinde hayata gözlerini açanlar için hayatlarında, dede ve ninenin yerleri başkadır. Dedeler ve nineler, çocukların hayallerini süsleyen büyük bir manevî çınardır.
Çocukların ilk mürebbilerinden olmalarının yanında, gelenek-göreneklerimizin ve kültürümüzün aktarılmasında dedelerimizin ve ninelerimizin rolleri çok büyüktür.
Meselâ, benim çocukluğum dedem ve ninemle birlikte geçti. Onlar ile aynı odayı ve aynı yatağı paylaşırdık. Çorbalarımız aynı tasta kaşıklanırdı. İçtiğimiz ayran aynı yayıkta yayılırdı. Aynı güğümden su içerdik. Aynı ışığın altında gecelerdik. Dedem ve ninem bizden önce yaylaya giderse, okul tatil olur olmaz, hemen dedem ve ninemin yanına, yaylaya giderdim. Annem ve babam beni sıkıştırdığı zaman soluğu onların yayında alırdım. Çünkü onların şefkat kolları daha uzundu.
Dedemden dizinin dibinde kahramanlık hikâyelerini dinlerken; nenemin kucağında da ninniler ile uyurdum.
Şimdi ise çocukluğumu, gençliğimi çoktan geride bıraktım. Dedem ve ninemler ise çoktan ahirete göçtüler. Geriye dönüp baktığımda hayatımdaki birçok yapı taşında dedemin ve ninemin etkisi olduğunu görüyorum. Peygamber kıssalarını, âlim zatların menkıbelerini dedemden; ninnileri de ninemden dinledim. Akşam olup da yatağa gitmeden önce dinlediğim masalları; yayla günlerinde de oba çocuklarını etrafına toplayıp anlattıkları kahramanlık destanları, Hz. İbrahim kıssaları hâlâ hafızamdadır, dedemin. Geceleri onların yanında uyuduğumda, birlikte okuduğumuz duaları ve sureleri hiç unutamam. Onları taklit ederek kıldığım “çocukça namazlar”, ekmek dolabının altında çektiğimiz “Hû’lar” aklımda kalan sahnelerdir.
Bir karıncayı bile incitmemeyi, insanlara karşı merhametli olmayı ben dedemden ve nenemden öğrendim. Kâinatla nasıl ilişki kurulacağını, bir toprağın bile sevileceğini bana öğreten onlardı. Değişen dünyada sabit kalmayı, sükûnetle hareket etmeyi, beklemeyi, gece gökyüzünü seyretmeyi, küçük şeyler ile mutlu olunabileceğini hep onlardan öğrendim. Yine az ile yetinmeyi, çok ile övünmemeyi de onlardan öğrendim.
Ninem ve dedem, nine ve dede olmanın çok ötesinde ruhumun ve maneviyatımın nine ve dedeleriydiler. Huy ve ruh terbiyem için onlara çok şey borçluyum. Manevî hocamdılar, bir müridin şeyhi gibiydiler.
Medeniyetimizde ve kültürümüzde dede ve ninelerin, çocuk eğitiminde o kadar güzel ve özel bir yeri var ki, köklerimizle bağlantıyı biz onlar sayesinde kuruyoruz. “Batı bizim bu özelliğimizi hayranlıkla izliyor. Torunlardan uzaklaştırılıp, huzur evlerine itilen dedeler ve nineler, bir köşede sessizce ölümü bekliyor. Biz de ise dedeler ve nineler yeni neslin inşasında bir mimar, evin sağlam bir diğeri olarak görülüyor.”
“Bizler, belki şimdiki dedelerimizi değiştiremeyiz ama geleceğin dedeleri olarak torunlarımıza anlatacak kıssaları, menkıbeleri, hikâyeleri ve masalları şimdiden biriktirebiliriz. Aksi takdirde bizim de geleceğimiz şimdi eleştirdiğimiz dedelerimizden pek de farklı olmayacaktır.”
Ne hazindir ki, onlar yaşadıklarını anlatırdı bizlere. Biz ise çocuklarımıza okuduklarımızı bile aktaramıyoruz.
Yazı: Ahmet TESNİMÎ (13/06/2011, Sakarya)