Aile, son kale… Son siper… Son mevzi… Yıkıldığında hepimiz yıkılırız, her şeyimizle… Zira insanın inşa edildiği mekân taş taş, manası ve maddesiyle. Gönülce, ruhça, bütün insanî güzellikleriyle, oradan çıkıyor, iyi insan… Gerçek Müslüman sinesinde yetişiyor… Orada öğreniliyor, sevgi, şefkat, merhamet… Aile tutuyor insanı insan olarak. Gitti mi aile, bitti demektir sevgi, sohbet, fazilet… Neden var, sokak çocukları? Sokağın mı o çocuklar gerçekten? Sokak, anne mi, baba mı? Niçin sokaktalar sahi? Somali’de bile hala kucaktalar oysaki… Ev, karı koca muhabbetiyle olamadıysa bir sevgi cenneti Cehenneme dönüşür elbet, yakar gönülleri… Sevgisiz eşler ailenin temel illeti… Aile gövdelerin bir araya gelmesi değil, gönüllerin birliği… Gönülsüzlük varsa işin içinde, orada bir firma olabilir ama, aile asla! Evlenmesin birbirini sevmeyenler, hiçbir başka sebeple! Çünkü ev zindan olur eşlere… Sevgisizlik kezzaptan beter yakar yürekleri…
Ve bulaşır masum yüreklere hissizlik. Oturur deruni dünyalarına ham ayva gibi… Eş seçerken akıl katsın sevgilerine delikanlılar, hanım kızlar. Dinlesinler büyüklerini, tecrübe her zaman işe yarar. Bakmasınlar sadece his ve heveslerine… “Elektrik aldım, ya da alamadım” diye karar vermesinler. Sırf görüntü müdür insan? Yüreğine bakmalı, sevgi var mı diye. Ahlâkını anlamalı, karakterini yoklamalı. Bakalım, ne kadar insan? Nasıl bir ailenin ürünü vatandaş? Anne ne kadar şefkatli, terbiyeli baba ne kadar baba? Aile insan fabrikasıdır. Orada ilk orada gelişir güzellikler. Çocuk sadece büyütülür mü, yoksa büyütülürken geliştirilir, yetiştirilir mi? Bu da anne babanın temel imtihanı…
Bu yüzden demiş atalarımız: “Anasına bak kızını al!” Öyleyse ekleyebiliriz şu cümleyi buraya: “Anasına bak oğlunu al!” Zira evladın kalbine terbiye damgasını en etkili basan, daima annedir. Annesiz aile olmaz ama, babasız da eksik kalır… Kızlarımızı anneliğe hazırlıyor muyuz? Almayı düşünmeden vermeyi, sevmeyi biliyorlar mı? Şefkat kahramanı, merhamet limanı, fedakârlık odağı bir anne adayı mı? Yoksa kraliçe adayı bir prenses mi olacaklar? Oğullarımız baba olmaya hazır mı? Ev bakmaya, fedakârlığa, vefaya sıra dağlar gibi sağlam durup güvenilir bir dayanak olmaya kararlı mıdırlar? Yoksa oğullarımız da kral olma düşü mü görüyorlar? Eğer öyleyse, aile yandı, mahvoldu, bitti. Çünkü orada kral kraliçe rekabeti, hatta savaşları oluşur. Hizmet etme değil, hep hizmet alma yarışı kızışır. “Kim daha karlı çıktı?” nın hesabı yapılır. Böylece aile toz duman olur, çözülür, ezilir, yıkılır. Boşuna mı demiş atalar: “Sen ağa, ben ağa; peki bu ineği kim sağa?” Aile ineği sağılmadan kalır ortada… Gönüllere gıda ve deva olacak muhabbeti veremeden öylesine… Tabii ki yazıktır, acıdır, günahtır… Bu vebali bir ömür çocuklar taşır sırtında…
Onulmaz yaralara dönüşür sevgisizlik. Korkarlar evlenmekten. Ya da aynı olumsuzlukları yaşarlar bir daha evlendiklerini sanırlar. Dayanırlar, katlanırlar, sonunda tahammül biter boşanırlar. Çünkü gövdelerin yakın olması değil, gönüllerin aynılaşmasıdır evlilik. Bu yüzden şair, kıtalar arasındaki mesafeden bile daha uzak görür. Aynı evde ayrı yaşayan gönüller arasındaki mesafeyi… Evet öyledir. Bir yıkılan yuvalar vardır, bir de ayakta görünen ama içi boş yuvalar…
Yuva sevgisizlikle dört duvara, hatta hapishaneye dönmüştür Yuva sakinlerini gözü hep dışarıdadır. Televizyon, internet, roman, hikâye… Derken ne inanılmaz facialar yaşanır derinden derine yuva vardır ama aslında çoktan yok olmuş ölmüştür. En derin fay hatları üzerinde aile… Beklenen büyük deprem yüreklerde. Yürekler ki, yangın yeri, ateş çoktan bacayı sarmış…
Aile denilen nazenin çatırdamış.Yıkıldığında hepimiz altındayız. Ne madde, ne mânâ Allah korusun, hiçbir şey kurtaramayız! Hani farkında olanlar? Nerede çözüm? Yarın çok geç olabilir, frenler tutmayabilir! Aman aile, yaman aile! Dertlerin kaynağı, tabanı, temeli aile. Elden çıktı mı, yakalamak çok zor. İşte Avrupa! Milyon dolarlar işe yaramıyor. Şükür bizde tam kaçmış değil ipin ucu. Hâlâ yaşıyor, tık nefes de olsa. Evet aile, çok acele değerini bilenleri bekliyor…
Yazar: Vehbi VAKKASOĞLU