Gönlümün Şairi Abdurrahim KARAKOÇ
Hiç kimse ona ödül vermedi.
Yazdıkları manşetlere çekilmedi.
Hiç kimse bileğini bükemedi.
Cesurdu, korkusuzdu, İslam’a sevdalıydı. İnanıyordu, inancının bedelini ödemeye hazırdı. En önemlisi de bunları haykırıyordu. Bu inancını aslanlar gibi kükredi.
İnancı uğruna yapacaklarını şöyle “İlan” etti:
“Ne diyorsa İslam dini
Uyacağız suç olsa da,
Gerçeği örten kefeni
Soyacağız suç olsa da.
Alnımız ak, yüzümüz ak;
İslam olan olmaz korkak
Batıla batıl, hakka hak
Diyeceğiz suç olsa da.
Çiçeklenir sevda serde
Cihat düğün olur merde,
Nur-u Kur’an’ı her yerde
Yayacağız suç olsa da.
Baba, ana, bacı, kardaş
Ehli küfre açtık savaş,
İslamlık yoluna can, baş
Koyacağız suç olsa da.
Cihat bize bayram, düğün
Ta doğuştan haşre değin.
Her an Zikrullah gömleğin
Giyeceğiz suç olsa da.
Mana doldurmuş içleri,
Gam mı maddenin suçları,
Dine taş atan piçleri
Sayacağız suç olsa da…
Onun bir “Dava Felsefesi” vardı. Davası gemi feneriydi ve ona hep yol gösterdi.
İşte Karakoç’un “Dava Felsefesi”:
“Ben milletim uğruna adamışım kendimi
Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail ola hep Hakk’ı tutacağım,
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.”
Karakoç’un “Dava Felsefesi” Necip Fazıl’ın “Çile ve Gençliğe Hitabe”sinden farklı değil. Üstat Necip Fazıl da şöyle diyordu:
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes;
Ey kahbe rüzgâr artık ne yanda esersen es!”
Aziz Mehmet Akif, aynı dava felsefesiyle haykırıyordu:
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı;
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.”
Abdurrahim Karakoç, mükemmel bir sanatkârdı, hakiki sanat kumaşı dokudu, sanatını iman ve İslam davasına hizmete adadı.
Gençlik günlerimizde onun şiirlerin marş yapıp söylerdik:
“Biz Kur’an’ın hadimleri
Pürimanlı ve zindeyiz.
Bu yoldan dönmeyiz asla
Peygamberin izindeyiz!”
O bize hep cesaret verdi. Hakk’a inanma, Hakk’ı yayma, Hakk’ı savunma ve bu uğurda başımıza geleceklere katlanma cesareti… Bütün milletimize cesaret dersi verdi Karakoç.
Cesur şair söz alıyor, yol alıyor, alemdarlık yapıyordu.
TAMAM MI?
Unutma, tez geçer zulmün ezası,
Sabretmeyi bileceksin, tamam mı?
Yiğide ar değil, bahtın kazası,
Hakk’a teslim olacaksın, tamam mı?
Geri dönmek yoktur güneş doğmadan,
Rahmet nuru karanlığı boğmadan.
Hakikat yolunda boyun eğmeden,
Gerekirse öleceksin, tamam mı?
Yenilir mi inanmışın imanı?
Böyle bir gerçeğin olmaz gümanı.
İnşallah başlarsa hesap zamanı,
Haklarından geleceksin, tamam mı?
Yolumuz her zaman Allah yoludur,
Bu yoldaki ölüm, oğul balıdır.
Hak, haklının en mukaddes malıdır,
Vermezlerse alacaksın, tamam mı?
Çevirmez âhını Allah öksüzün,
Pek basittir devrilmesi köksüzün.
Her kim olsa haksızlığı haksızın
Suratına çalacaksın, tamam mı?
Uyuşukluk şifa bulmaz illettir,
Korkaklık en âdi, en pis zillettir.
Adalet ne güzel ne hoş nimettir.
Hep doğruyu bulacaksın, tamam mı?
Yalana hayır de, gerçeğe evet…
Mücadele şarttır, kalsan de tek fert.
Bir de ötesi var buranın elbet,
Nasıl olsa öleceksin, tamam mı?
Mahkemelerde avukat tutmadı, ölümü kader, cihadı hayat gayesi, İslam’ı onur saydı. Bu yolda yürüdü, bu yolda öldü. Allah rahmet eylesin, makamı cennet olsun!
Yazı: Ali Erkan KAVAKLI