Çocuğunuzu çok seviyor, yetişmesi için olağan üstü çabalara giriyor, yemiyor içmiyor para arttırıyor ve onu gücünüzün yettiği en güzel okula kaydettiriyorsunuz.
Bununla yetinmiyor onu kurslara gönderiyor, özel hocalar tutuyor, üniversiteyi kazanınca da gurbet acısı ile eğitimini aksatmasın diye okuduğu şehre göç ediyorsunuz.
Dinden imandan uzak kalmasın diye eline bir elif-bâ cüzü vererek yazları kursa gönderiyor, Kur’an okumaya geçtiği zamanı düğün bayram kabul edip helvalar ve tatlılar dağıtıyorsunuz.
Çocuk dergilerine onun adına abone oluyor, fuarlara gidip çanta çanta kitaplar alıyor, televizyonlarda reklamı çıkan cd ve dvdlere bir sürü para ödeyip eve getirtiyorsunuz. Televizyonu ve interneti emrine amade kılıyorsunuz hatta.
“Bak evladım, sen yeter ki oku, sen yeter ki iyi yetiş, ne istersen alırım” diye de diliniz döndüğünce nasihat ediyorsunuz
Çok şey yapıyorsunuz onun için. Elinizden geleni arkanıza koymuyorsunuz.
Artık, gönlünüz o kadar rahat ki…
Çünkü ciğerpareniz için her şeyi yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz. Kendi çocukluğunuzda hayal bile edemediklerinizi onların ayaklarının altına serdiniz. Siz bu imkânlar içinde büyüseydiniz kim bilir şimdi hangi mevkide olur, ne kadar çok kazanır, ne kadar da bilgili olurdunuz değil mi?
İnsanın, kendi sahip olamadığı şeyleri çocuğu için yapması ne kadar rahatlatıcı, ne kadar güzel bir duygu…
Bütün bu fedakârlık sürecinde yanlış yapma ihtimalimiz var mı? Çocuğumuzun iyi yetişmesi için bütün imkânları seferber ettiğimiz halde bazen her şey tersine gidebilir mi?
Çocuğumuzun eğitiminde bazen istemediğimiz sonuçlar doğabilir. Bunun temel nedenlerinden biri işte yazının başından beri ima ettiğimiz husustur.
Bir okul küçük bir yüreğe ne kadar aile olabilir?
Modern eğitim sistemi, çoğu kere çizmeyi aşıp kendini ailenin yani annenin, babanın, dedenin, ağabeyin yerine koyuyor Onların alanını da kapatarak “her şey dâhil” pozisyonuna geçiyor. Anne ve baba da, “eti de kemiği de ruhu da senin” diyerek çocuğunu okula teslim ediveriyor.
Babalık görevini okuldaki bir öğretmen ne kadar yerine getirebilir? Çok mükemmel bir öğretmen olsa bile… Bir okul küçük bir yüreğe ne kadar aile olabilir?
Bir çocuk dergisinin çocuğa bütün bilgileri öğretmesi beklenebilir mi? İnternet, televizyon, çocuk bakıcısı ebeveynin yerini ne kadar tutabilir?
Çocuğunu çok başarılı bir okula kaydettiren baba, onun eğitimi için bütün görevlerini tamamladığını düşünürse, dini konular üzerine yayın yapan bir çocuk dergisine abone olan anne derginin çocuğuna dine ve imana dair ne varsa öğretmesini beklerse, çocuğunu çevreden bir ağabey veya abla ile tanıştıran aile çocuğunun çok iyi insan olacağı konusunda emin olursa...
Evet, bunları yaparsa eksik düşünmüş ve hata yapmış demektir.
Teknoloji ne kadar güçlenirse güçlensin, okullar ne kadar başarılı olursa olsun, kitaplar ve dergiler ne kadar pedagojik çıkarsa çıksın, ailenin ilk mekteplik fonksiyonu sona ermez. Bir çocuk için babalık, annelik, dedelik, ağabeylik, ablalık her zaman gereklidir.
Çocuklarımız için iyi okullar bulmak, özel dersler aldırmak, harika dergilere abone olmak, onlarca kitap almak ebeveyn olmanın gereğidir ama kül’ü değildir.
Çocuğu için hiçbir şeyden kaçınmayan fakat anneliği, babalığı, ebeveynliği eksik yapanlara yapılacak çağrı şudur: Vakit çok geç olmadan çocuğunuzu fark edin, babalığınızı fark edin, anneliğinizi fark edin. Okul, sadece okuldur ve çok şey” değildir, “her şey” zaten değildir.
Yazı: Erol ERDOĞAN