Cenâb-ı Hak (C.C.) buyuruyor:
“Ey îmân edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!..” (Tahrîm, 6)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)
Çocuk, hakka ve hayra yönelmenin îcaplarını ilk olarak âile müessesesinde öğrenir. Sonra buna toplumdaki diğer tesirler eklenir. Lâkin âileden aldığı tesir temeldir. Bu yüzden anne-babanın, evlâdını güzel bir şekilde yetiştirmesi, yâni hayır-hasenât ile donatması, kendileri için bir âhiret mesûliyetidir. Bu, aynı zamanda evlâdın ana-babası üzerindeki en mühim hakkıdır. Bu bakımdan ebeveynin, çocuklarının terbiyesinde büyük bir titizlik, îtinâ ve hassâsiyet göstermeleri îcâb eder. Çocuk yetiştirme konusunda anne ve babanın bilhassa dikkat etmesi gereken başlıca hususlar şunlardır:
a. Çocuğa rûhâniyet telkîn edecek güzel bir isim konulmalıdır.
b. Feyizli bir ortamda inkişâf etmeleri için, yedirilen lokmaların helâlliğine dikkat edilmelidir.
c. Çocuklarda taklid meyli hâkim olduğu için onlara örnek olacak bir davranış güzelliği sergilenmelidir. Zîrâ münâkaşalı ve kavgalı ortamlardan in’ikâs alan çocuk huysuzlaşıp hırçınlaşır.
d. Çocukların davranışları dâimâ kontrol edilip göz önünde yapamadıkları kabahatleri gizli ve tenhâ yerlerde işlemelerine meydan verilmemelidir. Zîrâ bu durumda karakterleri zaafa uğrar, çift şahsiyetli olurlar. Bu hâlin ilk tezâhürleri de yalan ve riyâdır.
e. Çocukların güzel işleri takdir edilip mükâfatlandırılmalı, hatâları ise görmezden gelinmemelidir. Çünkü müsbet davranışlar mükâfât ile pekiştirilerek çocuğun şahsiyetinde kalıcı bir yer edinir. Buna mukâbil, vaktinde îkaz edilmeyen kusurlar da tekrarlana tekrarlana şahsiyetin bir parçası hâline gelir. Bu yüzden bilhassa kız çocuklarının küçük yaşlardaki kıyâfet yanlışlıkları müsâmaha ile karşılanmamalıdır. Zîrâ insanın alıştığı şeyler, zamanla geri dönülemeyen tiryâkilikler hâline gelebilir.
f. Sık sık cezâ vererek çocuk arsız hâle de getirilmemelidir.
g. Emir, yasak ve kâideler telkin edilirken onların kavrayabileceği bir şekilde gerekçeleri de îzâh edilerek iknâ edilmelidir.
h. Âdâb-ı muâşeret ve ahlâk kâideleri öğretilmeli, bilhassa varlıklı âileler, çocuklarının, akranlarına kaba ve kibirli davranmalarına mânî olmalıdırlar. Zîrâ bunlar zamanla huy hâline gelir. Onlara, tevâzû telkin edilmeli, anlayacakları bir dil ile Kasas Sûresi’ndeki “Kârûn” kıssası anlatılmalıdır.
ı. Çocukların meşrû sınırlar dâhilinde çocukluklarını yaşamalarına imkân tanınmalıdır. Fakat ne fazla serbest bırakılmalı, ne de haddinden fazla baskı yapılmalıdır. Zîrâ fazla rahatlık, nefsâniyeti azdırır, tembelliğe sebep olur; fazla baskı da çocuğun ezik ve silik bir karakter sâhibi olmasına sebebiyet verir. Bu yüzden ölçülü bir üslûb ile vakitlerini fazîletli birer insan olmalarına vesîle olacak davranışlarla doldurmaya gayret edilmelidir.
i. Kendilerine Cenâb-ı Hakk’ın nîmetleri hatırlatılıp hamd ve şükre alıştırılmalıdır. Peygamber Efendimiz’in hayatından misâller verilerek, iç âlemlerinin rûhâniyet iklîminde yoğrulmasına gayret edilmelidir.
j. Daha küçük yaşlarında iken ibâdet ve hizmete alıştırılmalı, ibâdet mes’ûliyeti ve hizmetin ehemmiyeti telkin edilmelidir. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Eylül-2004)