Hükümdarları âlimlerin otoritesine hürmetkâr, hâkimi Kur’an’ın kumandasında, vicdanları Allah’a sığınmış bir milletin çocukları bugün nasıl bir hal içinde, nasıl bir şaşkınlık içinde ve nasıl bir hayal ve kâbus içinde çırpınmaktadır?
Gençlik her türlü hareketlerin ( fikrî, siyasî, içtimaî vb. hal ve durum) içinde kendi benliğinden, kendi tarihinden, kendi kültüründen ve kendi dininden uzaklaştırılıyor.
Gençlik iki büyük guruba ayrıştırılmış; birisi mazisini inkâr ve batı heveskârı, diğeri kuru kuruya mazi hayranı… İkisinin de kalbi ve ruhu boş, ikisinin de kalbi ve ruhu kirli ve bulanık.
Gönülleri, zihinleri başkaları tarafından fethedilmiş. Birincisi ihanet ve hıyanet içinde, ikincisi gaflet içinde.
Daha üç büyük halifenin şahadeti ile tevarüs eden haçlı ruhu, içten fetih yoluyla, davası yolunda Kosova’da Murat Hüdavendigar’ı hançerlemiş, gâzâ yolunda Fatih’i zehirlemiştir.
Dün manevî birliğimizle, kuvvetli ve sarsılmaz imanımızla kalbimize/sinemize girmeye cüret eden bu ruhu/ateşi söndürmüştük.
Oysa bugün!...
Aynı ruh “zehirli iğnesi” ni varlığımızın, birliğimizin ve bütünlüğümüzün her tarafına geçirerek, üniversitelerimizden tutun da diğer okullarımıza, aile yapımıza, eğlencelerimize, kazancımıza, sanatımıza, ahlakımıza ve dinimize kadar zehrini zerk ettiği halde kendini göstermeyen düşman, milletimize bu topraklarda, geçmişte oyun oynayan aynı düşmandır.
Hazin olan, dışımızda iken onu görüyorduk ve ona karşı savaşıyorduk. Şimdi kimliğimiz(e), benliğimiz(e) ve ruhumuz(a) hapsolmuş durumda.
Kültür halinde, teknoloji halinde, sosyal bilim halinde, sanat halinde, ahlak ( erdem: kader ve ahlaki değerlerden yoksun batı menşeili bir kavram, seküler çizgi…) halinde, aile hayatı halinde, servet ve din anlayışı halinde hayatımızı, ufkumuzu, görüşümüzü ve düşüncelerimizi sardı.
Bu hastalığa tutulmuş olanlar, milletine karşı 1908, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat hadiselerini yaşatmışlardır.
Yeniden ve yeni; köklere salmış bir ruh/nefes lazım.
Yazı: Ahmet TESNİMİ/Sakarya/30-05-2010