İnsan
zihnini şekillendiren en önemli faktörlerin başında yakın çevresinden topladığı
görsel ve işitsel uyarıcılar gelir. Uzak çevrenin dayattığı uyarıcılar da
etkili olmakla birlikte yakın çevrenin yaptığı etkinin yanında çok sönük
kalmaktadır. Çünkü insan daha çok yakın çevresine güvenir, lâkin sokak diliyle
ifade edecek olursak insan en büyük darbeyi genelde yakın çevresindeki sevdiği
ve güvendiği kişilerden alır.
Toplum, koyun
sürülerinin bir ağılda toplandığı gibi insanların belli bir coğrafyada bir
araya gelerek oluşturdukları topluluk değildir. Koyun sürüleri çobanlarının
yönlendirmeleriyle ağıldan çıkarlar, ağıla girerler ve çoban sopasının gölgesinde
toplanırlar. Pavlov'un tepkisel koşullanma deneyinde olduğu gibi koyun
sürüsünün yeri, yönü ve zamanı çobanın dişleri arasından çıkan ıslığa bağlıdır.
İnsan, dört temel özelliği ile diğer canlılardan ayrılır; düşünce, duygu,
tutum ve inanç. Descartes’e atfedilen “Düşünüyorum, öyleyse varım.”
yaklaşımına dayanarak insanı diğer canlılardan ayran temel özelliğin “düşünce” olduğu
vurgusu “toplum” tanımını koyun sürüsüne indirgemektedir. Bu tanımdan beslenen
Avrupa tarzı toplum yapıları aslında toplum olmaktan ziyade kitle yığınlarıdır.
İnsanın
hayat serüveni mayanın ana rahmine düşmesiyle başlarken yaşam serüveni ise
düşünce melekelerinin gelişmesiyle başlar. Hayat serüveni sadece insanlara ait
olmayıp diğer bütün canlılarda da kendini göstermektedir. Ancak yaşam serüveni
ise sadece insana özgü olup insanın değerini belirleyen bir muhasebe ölçeğine
dönüşür. İnsan hayatının sürdürülebilirliği güdüsel olup fizyolojik
ihtiyaçların teminine bağlıdır. İnsanın ve diğer bütün canlıların hayat
bulmaları ve bunu sürdürmeleri kendi iradelerinin dışında gelişir. Yaşam ise irade
meselesi olup insan zihninin bir ürünüdür. Bunu müteahhit-ev-ev sahibi/kiracısı
ilişkisiyle izah edebiliriz. Müteahhit;
binanın daire, kat ve oda sayısını teknik şartlara göre belirler, tasarlar,
inşa eder ve satar. Eve yerleşen sahip veya kiracı; evin boya-badana, döşeme,
kapı, dolap gibi özelliklerini dilediği gibi değiştirebilir, eşyalarını kendi
zevk veya estetik anlayışına göre yerleştirebilir, dilediği duvarın dilediği
noktasına dilediği gibi çivi çakabilir. Ancak! Tüm bunları yaparken binanın
temelini ve taşıyıcı kolonlarını sarsacak yıkıcı değişimler yapamaz. Eğer
binanın dengesini bozacak değişimler yapılırsa çöküş kaçınılmazdır. Yaşadığımız
asırda buna şahit olmamak mümkün müdür!
…
Yukarıda
bahsettiğimiz ve insana özgü olan düşünce, duygu, tutum ve inanç
melekelerinin özelde toplumların, genelde bütün insanlığın ayakta kalabilmesi
için oynadıkları kolon vazifelerini ve bu özelliklerinin son asırlarda nasıl
aşınmaya başladığını yer-yön-zaman ekseninde ele almaya çalışacağım bir yazı
dizisine niyetlendik.
Çıktığımız
bu yolda Allah’ın bizi muvaffak kılması duası ile…
Yazı: Mehmet
Varıcı