1. Hikaye
Oluğun başına oturdu ve heybesinden çıkardığı kuru ekmeğini yarı dökülmüş
dişleriyle ısırmaya başladı. Ekmeğin kokusunu alan topal koyun yaklaştı ve meleyerek
kafasını ekmeğe uzattı. Değneğiyle koyunu uzaklaştırmaya çalışan yaşlı çoban, gömleğinin
sarkmış yeniyle alnının terini sildi. Ufakların derinliklerinde gözleri
kaybolurken aklına köy düştü.
Havalar bu yıl oldukça yağmurlu geçiyordu. Köyde ot biçmek, hele hele hasbelkader
biçilse bile biçilen otu kurutmak, imkansızlığın sınırında çok zor olacağa
benziyordu. Oğlu Hasan fındık bahçelerinin otunu biçebilmiş miydi? Biçse bile
kurutabilecek mi? Geçen yıl kendi bahçelerinin otu yetmediği için birkaç
gurbetçi komşuları olan Ahmet’in bahçelerinin otunu para karşılığında biçip
harmana taşımışlardı. Kışı ancak bu şekilde geçirerek bahara ulaşabilmişlerdi.
2. Hikaye
İpini her çekişinde hır hır sesi çıkarıp hemen susan motor bir türlü
çalışmadı. Geçen yıl aldığı bu motorun borcunun bir kısmı hâlâ ilçedeki
nalburun hesap defterinde yazılı durmaktadır. Ne kadar denediyse de motoru
çalıştıramayan Hasan, homurdanarak motorun yanı başına oturdu ve bir sigara
yaktı. Sabahtan beri kaç depo benzin yakmasına, metrelerce misina kırmasına
rağmen bir türlü işi yol aldıramamıştı. Bahçeye bir göz gezdirdi. Bu yıl ne
kadar da pislenmişti bu bahçe! Çocukluk ve gençlik yıllarını hatırladı.
Bahçelerin otunu tırpanla biçip kuruturlar, kışın bu otla hayvanlarını
beslerlerdi. Bahçeler o kadar temiz olurdu ki fındık sezonunda bahçede ot
bulamayan hayvanları beslemek için bahçe içindeki pelit, meşe ve gürgen gibi
ağaçların dalları budanır ve hayvanlara yedirilirdi.
Hasan geçmişin anılarına dalmışken yan bahçeden gelen Ahmet, selam
vererek Hasan’ın yanına oturdu. Hasan’a biraz kırkın biraz imalı baktı ve “Sen
de çok değiştin be Hasan!” diye sitem etti. Hayırdır dercesine bakan Hasan’a gözlerini
dikerek “Eskiden bize yalvarırdınız, bahçelerimizin otunu biçip almak için.
Hatta bunun için para bile verirdiniz bize. Şimdi ise ben sana para teklif
ettiğim halde bahçemizin yanına bile uğramıyorsun!”
Kaşlarını çatan Hasan, “Bak şu benim bahçemin yüzüne! Bir de şu motorun
bana çektirdiğine bak! Ah be Ahmet! Elimden gelse, gücüm yetse kendi bahçemi
halledip senin bahçelerini de temizlemek isterim. Ama olmuyor işte,
yetişemiyorum.” diye kendini savundu ve devam etti, “Ali Gillerin Bekir
günlüğü iki bin (!) liradan bahçe temizlik işleri yapıyor. Motoru, benzini, misinası
hatta yemeği bile kendine ait, sen hiçbir şeye karışmıyorsun. Sınırları göster
yeter.”
Değişen Kırsal Ekonomi
Tarım ve hayvancılığa dayalı kırsal ekonominin nasıl bir dönüşüm
geçirdiğini yukarıda paylaştığım iki hikayeyle özetlemeye çalıştım. Eskilerden
köyde yapılan her türlü iş birbirini destekler ve beslerdi. Bir köylünün
cebinden çıkan para, genelde diğer köylünün cebine girer ve hem veren hem de
alan için katma değer sağlayacak bir etkileşim oluştururdu.
Bahçenin otunu ister bahçe sahibi biçsin ister bir başkası, biçen de
biçtiren de bu ottan ekonomik olarak fayda sağlardı. Ayrıca bahçeler ek bir
emek ve para harcanmadan fındık sezonuna tertemiz hazır hâle gelirdi. Bugün ise
tamamen farklı bir durum söz konusu: Bahçenin otu ziyan oluyor, hayvancılık
zayıflıyor. Bu döngüden kazananlar ise küresel sermayeciler, ithalatçılar,
çarşıdaki esnaf ve petrol istasyonları. Bunların yanında kazanan tek köylü ise
para karşılığında motoruyla bahçe temizliği yapan Ali Gillerin Bekir.
***
İnek, koyun, keçi, tavuk…
Et, süt, yoğurt, yağ, yün…
Fazla gevezelik etmektense söylemek istediğim şeyleri, siz kıymetli
okuyucularımın tahayyülüne bırakıyorum…