Geleneksel değil, ideolojik değil, fanatik değil, cemaatçi değil... Bunların üstünde, hayatı kavrayan, yaşanabilen ve yaşatılabilen; istenileni kadarı ile değil, bir bütün olarak öğrenilebilen, “vahy kaynaklı” ve “sünnet” yolundan gelen, dünyayı anlayan İslâm...
Devletin değil, kurumların değil ve hatta milletlerin İslâm’ı değil; Hz. Muhammed (sav.)’in yaşadığı ve tebliğ ettiği ve de miras bıraktığı İslâm...
Bayram İslâm’ı değil, ramazan İslâm’ı değil... Bütün bayramların ve bütün günlerin İslâm’ı...
Ölülere bakan değil, dirilere hayat veren İslâm....
İnanmayanların ve münafıkların İslâm’ı değil; O’na gerçek olarak iman edip amelle taçlandıranların İslâm’ı...
O’nu anlatanların ve yazanların değil, hepimizin İslâm’ı...
O’na bir kültür olarak bakanların İslâm’ı değil; hâlâ diri ve sonunu kadar da diri kalacak olan İslâm...
Halk İslâm’ı değil, hele hele resmî islam hiç değil...
Dedelerimizin, babalarımızın, imamların ve müftülerin islamı değil; ümmetin İslâm’ı.
Kırıkların, döküklerin değil; tam olanların İslâm’ı... İnsana gülen ve iki dünyada da hayat vadeden İslâm...
Okuyanların, okutanların ve para karşılığında menfaatleşenlerin islamı değil; ibadet aşkıyla ve ihsan duygusuyla davrananların İslâm’ı...
Ahiretsizlerin değil, ahiretlilerin İslâm’ı...
Hülasa, “Dünyevî İslâm”.
Ahmet TESNİMÎ (20.08.2009 Pinti Yaylası)