İlk önce lugatımdan “ben”kelimesini çıkarır, “biz” kelimesini ihdas ederdim.
Toplantılarımı bir hafta önceden
, heyetim ile istişare ederek, ilân ederdim.
Toplantılarıma gündemli başlardım. Önceliği yaptıklarıma ve güvenirliliğe verirdim.
Hesap soran değil, hesap veren olurdum.
Soru sormaz, sorulara cevap verirdim.
Eleştirmez, kınamaz; yapıcı olurdum.
Konuşanların düşüncelerini söylediğini farzederek; konuşmayanların fikirlerini de almaya çaba sarf ederdim.
Halkın toplantıya neden az katılımda bulunduğunu sorgulamadan önce, heyetimin neden tam olarak gelmediğini sorgulardım.
Güçlülerin yanında değil, mazlumların safında olurdum.
Zenginlerin duygularına, düşüncelerine ve fikirlerine önem verdiğim gibi, fakir ve düşkünlerin de duygu ve düşüncelerine de ehemmiyet verirdim. Çünkü fakir ve düşünlerin menfaat beklentileri daha azdır.
Her ay veya hafta “halk günü” düzenlerdim. Sıkılmadan ve yorulmadan her isteği dinlerdim. Yapabileceklerimi söyler, yapamayacaklarım şeyler hususunda da ümit vermezdim. Gücümü dengeli kullanırdım.
Yapacaklarımı bir sıraya koyardım. Adım adım ilerlerdim.
Planlı ve programlı olurdum. Her sene bir temel hedef tayin ederdim.
Köyde bir muhtar konağım olurdu. Önüne Türk Bayrağı’nı asar ve her akşam ışıklarını yakardım. Aylık faaliyetlerimi çeşitli şekillerde muhtarlıkta ilân ederdim.
Toplantılarıma köyün bayanlarını da davet ederdim. Onların da oyunu aldığımı düşünerek, herkese eşit mesafede olduğumu gösterirdim.
Alan el değil, veren el olurdum. Paradan en az söz ederdim. En büyük gücün irade, inanç ve açıklıkta olduğunun farkında olurdum.
Yanımdan ikiyüzlüleri uzaklaştırırdım. Basiretsiz, bilgisiz, kabileci, bölgeci, kinci kişilerden uzak dururdum.
Köyünü ve insanını sevenleri ben de severdim.
Kendi haklarımdan feragat ederdim ama köyülümün haklarından ve hukukundan asla…
Geleneksel anlayışı bırakır, kendimi yenileyerek, daha aktif bir anlayışı benimserdim.
Köyümdeki ve çevremdeki ehli hak ve ehli hâl insanlara her zaman danışırdım.
Gençlerin fikirlerini önemser ve onların da çalışmalara katılmalarını teşvik ederdim.
Yaptıklarımı söyler, maliyetini bir bir kaleme döker ve yapacaklarımı anlatır maliyetini kabaca çıkarır, herkes ile paylaşırdım.
Evlere gece ziyaretleri düzenlerdim. Düşünleri ve yaşlıları gözetir ve yoksullara yardım eder veya edilmesini sağlardım.
Aldıklarımın başkalarının hakkı olduğunu, yaptıklarımın da vazifem olduğunu bilirdim.
Yapıcı eleştirilere teşekkür eder, yıkıcı eleştirileri sineye çekerdim.
Her yerde umumun menfaatinin savunucusu olurdum.
Devletin hizmetinin benim elimden geçtiğini bilirdim. Ufkumun genişliği ve çabamın bıkmazlığı kadar hizmet alacağımın farkında olurdum.
Kendi işim için nasıl çırpınıyorsam, köyümün işi ile de öyle çırpınırdım.
Büyüklerimin fikirlerine her zaman ehemmiyet verirdim.
Aynı insanlar ile oturup kalkmanın sabit fikirliliğin delili olduğunu bilirdim.
Zenginler ile oturup kalkmanın münafıklığa, âlimler ile oturup kalkmanın da takvaya işaret olduğunun bilincinde olurdum.
Zamanımın daha çoğunu halkıma ayırırdım.
Halkın şüpheleneceği işlerden uzak dururdum ve kaçınırdım.
Konuşmalarımda hazırlıklı olurdum. İnsanlara güven verirdim.
Bana gelmeyenin ayağına ben giderdim. Hatırımı sormayanın hatırını ben sorardım.
Zenginlerimizi taltif eder, hizmetlerinin devamını isterdim.
Sözümde doğruluğu, davranışımda dürüstlüğü şiar eder ve düşüncelerimle, sözlerimle de şüpheleri giderirdim.
Adil olduğumu işlerim ile ifşa ederdim. Çünkü kayırmacılık güvensizliği, güvensizlik de bağlılığın yitirilmesini ve sonunda da bunalımı getirdiğini bilirdim.
Yaptığım işlerin ve söylediklerimin bir gün açığa çıkacağına inancım tam olurdu.
Geçmişlerin hatalarını tekrarlamamaya çalışır, doğrularını da terketmemeye özen gösterirdim.
Herkes ile özellikle adalet duygusu körelmemiş, nesepçilikle alakası olmayan kişiler ile istişareye gayret ederdim. Nefsimi ve etrafımı saran yalakaları dinlemeyi terk ederdim.
İktidarımı ve devletin hizmetlerini şahsi çıkarlar için değil, umumun menfaati için kullanırdım.
İşimimi ciddiye alırdım. Çünkü işini ciddiye alanını başkaları da ciddiye alacaktır.
Haklarımın ve ödevlerimin sınırlarını iyi çizerdim.
Not: Sözüm; “benim fikre ihtiyacım yok, paraya ihtiyacım var” diyenlere değil.
Yazı: Ahmet TESNİMÎ (29/11/2009 Çatak Köyü)