Türk Kültür Tarihi Çerçevesinde Giresun’un Sosyal Hayatında Tiyatro Faaliyetleri (1923–1933)
Giriş
Güzel sanatlar, özellikle tiyatro sanatı, başlangıçtan bugüne kadar, insanların sanattan duydukları hazzın yanı sıra, eğlendirme ve öğretme gibi niteliklere sahip olmasından dolayı varlığını devam ettirmiştir.
Türk edebiyatında tiyatro ile ilgili ilk nazarî bilgiler Namık Kemal'e attır. Gerek onun, gerekse bu konuda daha sonra düşüncelerini dile getirenlerin üzerinde ittifak ettikleri nokta, tiyatronun sadece bir eğlence değil, aynı zamanda bir eğitim aracı olduğu şeklindedir.
Namık Kemal ve neslinin, tiyatro ile ilgili gayretlerinin, heyecanlarının altında, tiyatronun bu yönünün büyük etkisi vardır, tik başlarda bir amaç olmaktan öte, bir araç olarak görülen tiyatro, toplumun eğitilmesi ve kültürel düzeyinin geliştirilmesinde de bu yönüyle kullanılmıştır.
Tiyatronun bu gücünün farkında olan Cumhuriyet aydınları, Tanzimat döneminde İstanbul, daha sonraki yıllarda Bursa, Adana ve İzmir gibi birkaç büyük merkezle sınırlı kalan tiyatro faaliyetlerini, başta Ankara olmak üzere, bütün yurt geneline yayma teşebbüsüne geçmiştir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, tiyatronun sadece insanın bediî duygularına hitap eden bir sanat hadisesi olmakla sınırlı kalmayıp, bir halk kültürü yuvası olabileceği gerçeğini bütün dünyaya, bugün artık birçok devlet haline dönüşen Sovyetler Birliği öğretti. 1917 ihtilaliyle yıkılan Çarlık Rusya'sının yeni rejime farkında olmadan bıraktığı en büyük armağanı Devlet Tiyatroları, Dans Konservatuarları ve Moskova Sanat Tiyatrosuydu.1 Komünist rejimin benimsetilmesinde Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi, bu kuruluşlar vasıtasıyla diğer Doğu Avrupa Devletleri'nde de tiyatronun bu sihirli gücünden faydalanıldığı bilinen bir gerçektir.
Tanzimat'la beraber, bizde de başlayan tiyatro faaliyetleri, topyekûn yaşanan bir savaş neticesinde, genç Cumhuriyete pek fazla miras bırakamadı. Bununla beraber, Tanzimat hadisesinin, İmparatorluğun yüzünü Doğu'dan Batı'ya çevirdiği de bilinen bir gerçektir.
Batı'da XVI. asırdan itibaren saray ve çevresiyle bütünleşen tiyatro, bizde III. Selim'den itibaren böyle bir destek almaya başladı. Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit döneminde sarayda temsiller verildi. 187(1'den itibaren Türkçe oyun oynama imtiyazını on yıl süreyle elde eden Osmanlı Tiyatro Topluluğu, sadece Türkçeye değil, başında bulunan Güllü Agop'un ana lisanı olan Ermeniceye de hizmet etti.
Tanzimat dönemi aydınlarından Direktör Ali Bey ve Teodor Kasap'ın Batı etkisindeki tiyatronun yerine, geleneksel tiyatromuzdan yararlanıp, bize has bir tiyatro kurma çabaları, başta Namık Kemal olmak üzere, diğer aydınlar tarafından doğru bulunmaz. Karagöz ve Ortaoyunu gibi geleneksel seyirlik oyunlarımızın ahlâka aykırı olduğu ileri süren Namık Kemal, Batı'nın 2500 yıldır tanıdığı tiyatro sanatının, ülkemizde de benimsenmesi gerektiği vurgular.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, tiyatroyu sadece eğlence vasıtası olarak görmeyen bu nesil, ona ayrıca "ahlâk mektebi olma” görevini de yükleyerek, tiyatro sanatının uzun yıllar ülkemizde bir sanat faaliyeti olarak gelişmesini engellemişlerdir.
II. Meşrutiyet (1908) hareketinden sonra, siyasî hayattaki yumuşama etkisini göstermiş ve bu sanat kolu yeniden işlerlik kazanmıştır. Özellikle 1914'de kurulan Dârü'l-bedâyi Türk tiyatrosuna önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Cumhuriyetle beraber, daha doğru bir ifadeyle Kurtuluş Savaşı biter bitmez ülkesini “muasır milletler seviyesine çıkarma” savaşına başlayan Atatürk ve Türk aydınları, Millî Sahne'nin de kurulmasından sonra, bu savaşın kazanılması için tiyatronun sihirli gücüne müracaat etmişlerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin altı temel ilkesinin 1937'de Anayasa'nın ikinci maddesi olarak benimsenmesinden sonra, bu temel ilkelerin her biri tiyatro sanatı içinde uygulanma alanı bulmuştur. Bir yandan Türk milletinin erdemleri, idealleri ve millî değerleri, Türk tarihinden alınan çeşitli örneklerle dikkatlere sunulurken, diğer taraftan inkılâpların tanıtılıp benimsetilmesinde tiyatro sanatının imkânlarından faydalanma yoluna gidilmiştir.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin sosyal, siyasî ve kültürel sahada en büyük yardımcısı Türk Ocakları bünyesinde bir araya gelen milliyetçi ve Türkçü aydınlar olmuştur. Sonraki yıllarda bu faaliyetlere Halkevleri ve onun birtakım yan kuruluşlarının katıldıkları görülmektedir.
1912 yılında kurulan Türk Ocakları, Millî Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk fikir ve toplum hayatında çok önemli katkıda bulunmuş, gönüllü bir kültür kuruluşudur. 1920'de İşgal Kuvvetleri tarafından kapatılan Türk Ocakları, cehaletle, yoksullukla savaşmak, millî bilinci kuvvetlendirmek, sosyal ve kültürel faaliyetlerle halkın moral gücünü yükseltmek için kısa bir süre sonra yeniden yurt çapında faaliyetlerine başlar. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra peş peşe yapılan inkılâpların benimsetilmesine hizmet eden ocakların, Muallimler Birliği gibi diğer gönüllü kuruluşlarla, yeni rejimin benimsetilmesinde de etkin bir rol oynadığı görülür. “1922-1931 yılları arasında Devletin, Hükümetin, Meclisin 'Türk Ocaklarına dayandığı' sıkça ifade edilmiştir.” 2 Türk Ocaklarının Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Giresun'da da faaliyetlerde bulunduğu, o dönemin matbuatı incelendiğinde açıkça görülür. Atatürk'ün Giresun'a geldiğinde, vilayete giderken yolunun üzerinde toplanan Türk Ocaklı gençlere hitabı, o dönemin matbuatında anlatılmaktadır.3
Çalışmamızın temelini, Giresun Türk Ocağının bir yan kuruluşu mahiyetinde olan Hilâl Spor Kulübü'nün faaliyetleri oluşturmaktadır. Ancak bu kulübün faaliyetlerine geçmeden önce, renkli kişiliği ve güzel şiirleriyle Giresun kültür tarihi içerisinde çok özel bir yere sahip olan Can Akengin'in 1926 yılında İzler dergisinde yayınladığı "Giresun'da Eski Tiyatro" isimli yazısında, tiyatronun gayesinin ne olması gerektiği yanında, Giresun'da tiyatro faaliyetleri ile ilgili bilgiler de bulabileceğimiz hatıralarına bakmak faydalı olacaktır kanaatindeyiz.4 Ancak hemen belirtelim ki, Can Akengin'in burada tiyatro kelimesiyle anlatmak istediği, Cumhuriyetin ilk yıllarında varlığını devam ettiren Tulûât tiyatrosudur. Osmanlı Dram Kumpanyası'nın Giresun'da verdiği temsillerin anlatıldığı bu yazı, tiyatro tarzına ait önemli bilgileri de ihtiva eder: "Kantolar biter, düeterler tükenir, feci dramlar güm güm devrilen (Bedri)leriyle nihayete ererdi. Sonra hayâsız İbiş maktullerin üzerinden atlayarak (sıyrık) hizmetçiye sulanmadan…… Muhterem temâşâ kıran efendilerimiz yarın akşam da böylece teşrif buyururlarsa, yarın akşam da düğünümüzü yaparız……; Bütün teferruatıyla o günler gözümün önüne geldi. Tekmil heyetiyle o büyük, o meşhur 'Osmanlı Dram Kumpanyası'nı işte görüyoruz.” 5 Yazının ilerleyen bölümünde tiyatronun gayesi üzerinde duran Akengin'in bu kalem tecrübesinden anladığımız kadarıyla, Giresun insanı, o dönemde tiyatroya pek fazla yabancı değildir. Osmanlı Dram Kumpanyası temsillerinin birçok kez devam ettiği anlaşılan Giresun'da modern tiyatro ile daha sonraki yıllarda tanışılmıştır.
Giresun Eğlencelerinde Dram Unsurları
Zengin bir folklorik kültüre sahip olan Giresun insanı, dram faaliyetleri ile Cumhuriyetten sonra tanışmaz. Esasen geleneksel Türk seyirlik oyunlarından Karagöz ve Ortaoyununu çok fazla tanımayan bölge insanı, köy seyirlik oyunlarına yabancı değildir.
Sanatkâr bir ruh taşıyan insanımız, hayatın her safhasına dramayı nakış nakış işlemiştir. Doğumdan ölüme kadar, hayatın her dönemine ait birtakım törenlerde dramatik unsurlarla karşılaşmak mümkündür. Biz bu çalışmamızda örnek teşkil etmesi bakımından, düğün törenlerinde ve Giresun hanımlarının kendi aralarında oynadığı dramatik karakterli oyunlar üzerinde kısaca duracağız.
Refik Ahmet Sevengil, 1969'da kaleme aldığı, Türklerde Dram Sanatı isimli eserinde, -Halil Bedii Yönetgen'den naklen- bir Giresun oyunundan bahseder: "Halil Bedii Yönetgen, Giresun civarında, Çandır köyünde çıktığı için bu adı taşıyan ve o çevrelerde oynanan bir horondan bahsediyor. Bu tamamen dâsıtanî bir ballet-pantomime'dir. Davul zurna refakatinde horon oynayan gençler, ellerinde birer tüfek tutarlar. Oyunun devamı esnasında barut dağıtılır; oyuncalar hem raksederler, hem ellerindeki tüfekleri doldururlar. Tüfeklerin horozlarına kapsül yerleştirirler, oyunun bir yerinde bütün oyuncular aynı zamanda silahları baş aşağı ederek yere ateş açarlar ve raks devam eder."6
Aynı dramatik unsurları bölgemizde oynayan birçok oyunda bulmak mümkündür. Bununla beraber dramatik gösterilerin yapıldığı bir diğer kültürel unsur, Giresun düğünleridir. Düğünler esnasında icra edilen "baş bağlama" ve "damat donatma" törenlerinde dramatik unsurları açıkça görmek mümkündür.
Odanın ortasına getirilen gelin, ters çevrilmiş bakır bir leğenin üzerine oturtulur. Emzikli bir kadın kucağında çocuğu olduğu halde, gelinin başına bir top tel takar ve bir fincan kadar sütünü başına döker. Sütün üzerine biraz tuz dökülüp, biraz da ekmek konmasından sonra gelinin başı beyaz bir örtüyle bağlanır. Bu törende süt zürriyeti, tuz bereketi, ekmek rızkın bolluğunu temsil eder.
Damat donatma törenlerinin en teferruatlısı Şebinkarahisar ve civarında yapılır: "Güveği meydan ateşi yanan ve horon oynanan yere getirilir. Buraya halı, kilim ve dastar gibi bir şeyler serilir ve güveği çorapla bunun üzerine çıkarılır. Köyün veya mahallenin, güveği donatmada becerikli bir ihtiyarı ile sağdıç ya da güveğinin yanında yer almış bulunurlar. Yiğitbaşı adı verilen güveği donatıcısı ihtiyar, bir taraftan yüksek sesle ve ağır ağır şu deyişlerde bulunurken, diğer taraftan sağdıçla birlikte güveğinin arkasındaki urbaları birer birer çıkarmağa devam eder:
Tanrı öğmüş bak şu Türk'ü yaratmış
Tam kırk kıza kendisini aratmış
İşlerinde, gidişinde her yerde
Özünü bir "tutuya" gibi daratmış
Güveği aşkına bir Allah diyelim
Halk hep bir ağızdan:
Allah, Allaaaaah... diye bağırırlar. Yiğitbaşı tekrar deyişlerine başlar:
Yakaralım Tanrı'ya biz hep birlik
Kursun bu genç yuvasında bir dirlik
Ey komşular Pîr aşkına hep birden
Bağrışalım, isteyelim hoş dirlik
Allah, Allaaaaah...
Bu dakikada güveği yalnız bir donla meydanda direnmektedir [durmaktadır). Yiğitbaşı yakası açılmamış gömleği eline alarak sağdıcın yardımıyla yakasını açar ve güveğinin kafasına geçirir. Deyişler tekrar başlar:
Erin erliğine, Hak birliğine
Küffarı hakisarın körlüğüne
Mahalle, komşu, gelin ve güveğinin
Hoşça, dostça, insanca dirliğine
Bir Allah diyelim: Allah, Allaaaaah...
Güveğinin urbası giydirildikten sonra yiğitbaşı güveğinin elini sağdıcın eline vererek bir elini güveğinin, öbürünü sağdıcın arkasına kor ve gene deyişlerine başlar:
Eli kan, kılıcı kan, sine üryan
Tebarekellezi nezzelel fürkân
Kalk bakalım anlı şanlı güveği
Öp baba eline çevreği fırlan
Güveği aşkına bir Allah diyelim:
Allah, Allaaaaah...
Bunun üzerine sağdıç önde, güveği arkada doğru dedenin, yoksa babanın yanına gidilir ve eli Öptürülür. Mecliste hazır bulunanların hepsinin elleri sağdıç ve güveği tarafından öpülerek yiğitbaşının yanında eller çaprazlama bağlı bir şekilde durulur. Yiğitbaşı da güveğinin arkasını sıvayarak güveği babasına şu hitapta bulunur:
Haydi, bakalım güveği babası
Yok, mu mallarının fazla kabası
Bekliyor karşısında elpençe divan
Bağışla olsun erliğin cabası
der, babasından oğluna mal bağışlama teklifinde bulunur ve babasının bağışladığı şeyi yüksek sesle halka duyurur. Düğün halkını da bu işe şahit tular. Müteakiben orada mevcut hısımların hepsine mal bağışlamaları yapıldıktan sonra, güveği alayla horona sokulur, bir iki baş horonda fırlanınca, müsaade istenerek anasının yanına götürülür, burada dahi anasının ve büyüklerinin elleri öptürüldükten ve mal bağışlamaları yaptırıldıktan sonra sağdıçla birlikte istirahata terk edilir.” 7
Giresunlu hanımların misafirlikte yaptığı eğlencelerde de düğünlerde olduğu gibi dramatize vardır. Bu eğlencelere örnek olması bakımından, eskiden hanımlarımızın kendi aralarında oynadığı "Keşkem Kadısı Oyunu"nu kısaca tanıtalım:
"Bu oyunda hanımlardan biri dışarı gider, başına sarık gibi bir peştemal sarar. Ortasına içi su dolu bir tas bırakır; tasın üzerine görünmesin diye bir şapka kor, tasın üstünden düşmemesi için bir şapka atar. Eline bir baston alır, içeri girer hep kadınları dolaşarak: Annem selam etti, kelâm etti seni biriyle evlendirsin dedi, der. Hepsinin önünde bir cevap alana kadar durur. Hanımlardan kimi seni köre verelim, kimi topala verelim, kimi kambura verelim der. Bu hanımlara puf ben kör, topal, kambur almam der, geçer. Oyunu bilmeyen biri, seni bir beye vereyim, bir güzele vereyim dedi mi onun elini öpmek için eğilir ve tastaki su, o hanımın başına dökülür.” 8
Giresun’un Sosyal Hayatında Tiyatro
Yukarıda bir kısmını verdiğimiz Can Akengin'in hatıralarından da anlaşıldığı kadarıyla, Türk kültürüne paralel olarak, Giresun insanı, bugünkü manada modern tiyatro ile karşılaşmadan önce, Geleneksel Seyirlik Oyunlarımız ve Modern tiyatronun bir sentezi diyebileceğimiz Tulûât tiyatrosunu tanımıştır. Çok kısa bir süre sonra, Giresun'un kültürel hayatında sinema ve Batılı manada tiyatro görülür.
1923 yılında Gireson'da Işık gazetesinde yayınlanan bir yazıda, "sinema" ile ilgili bir mülâhaza bulunmaktadır. İmzasız olan bu yazıda; "Bir seneden beri gayr-ı muntazam fasılalarla işleyen ve bizim bediî hislerimizi tatmin edemeyen Gireson sineması bugün; ciddi ehemmiyet-bahş adımlarla işe girişti" 9 şeklinde bilgiler bulunmaktadır. Buradan hareketle, Giresun’da sinema faaliyetinin 1922’den beri devam ettiği söylenebilir.
Asrın gelişmiş en medenî vasıtası olarak değerlendirilen sinemanın, insanları sıkıcı ortamlardan uzak tutan bir vasıta olma gibi özelliğinin olduğu anlatılarak, halkın bu faaliyete iştirak etmeleri istenmiştir. İleride “Lâle” ismini alacak olan bu sinemada, Hilâl Spor Kulübü'nün temsillerinin verildiğini göreceğiz.
Yine 1923 yılında Faruk Ruşen imzasıyla yayınlanan "Tiyatro Bahisleri" isimli yazıda, Giresun'da Bilgi Yurdu'nun verdiği temsillerle ilgili olarak, tiyatronun tenkitsiz olamayacağı ve bu temsillerin, tiyatrodan anlayan insanlar tarafından yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur.10
Faruk Ruşen, ikinci yazısında, kendisini bu fikirlerinden dolayı eleştirenlere verdiği cevabi yazıda, tiyatro ile ilgili tenkitlerin ilmî seviyede yapılması gerektiğini vurguladığını görüyoruz.11
Bu iki yazı 1923 yılında tiyatronun bölgemizde sadece bir eğlence vasıtası olarak algılanmadığını, tiyatro tenkidi üzerinde tartışacak kadar bir münevver sınıfın varlığını ortaya koyması bakımından da son derece önemlidir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Giresun'da perdelerini açan Osmanlı Dram Kumpanyasından başka, Hilâl Spor Kulübü ve Bilgi Yurdu'nun sosyal faaliyetleri içerisinde tiyatronun Önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Bu dönemde Bilgi Yurdu'nun faaliyetleri ile ilgili olarak Gireson'da Işık'tayayınlanan bir ilân dikkat çekmektedir: “Pek yakında Bilgi Yurdu Heyeti tarafından önümüzdeki Perşembe gündüz hanımlara, gece beylere: Bora! Bora! Bora! Yahut İstanbul'un İç Yüzü, Üç perdelik (hissî, âşıkî piyes)” 12
1927 yılı Ramazanının son Çarşambası, on dördüncü müsameresini veren Hilâl Spor Kulübü, Bayramın ikinci günü bir de balo tertip etmiştir.13 Giresun'da ilk balo, Vali Rami Bey'in himayeleriyle Hilâl Kulübü salonunda Himâye-i Etfal Cemiyeti yararına verilmiştir.14 Daha sonraki yıllarda birçok kez yapılan balolarda her türlü eğlencenin yapıldığı ve Giresun halkının pek fazla ilgi gösterdiğini görüyoruz. Bu konu ile ilgili bir yazıda kültürel etkinliklerin Giresun'daki sosyal ve kültürel hayata katkısı şu şekilde ifade edilir: “Netice itibariyle şunu da söyleyelim ki, baloya iştirak buyuran zevat bu suretle kulübe temin ettikleri maddî menfaatten ziyade, içtimaî bünyemizin lâyık bir şekilde kökleşmesine hizmet etmiş oldular.”15
1926 yılında Çifte Keramet komedisiyle Giresun'da perdelerini açan Dârü'l-bedâyi, 1927 yılında Çam Sakızı, Kır Çiçeği, Tunus Gediği, Cehennem ve Kör Düğüm isimli oyunlarla yeniden Giresun halkının karşısına geçer. Bu dönem Giresun matbuatında yukarıda ismini zikrettiğimiz oyunlarla ilgili olarak şu bilgiler verilir: "Çam Sakızı: Galip Bey'in kuvvetli kalemiyle lisanımıza nakledilmiştir. Mevzuu hülâsa neye yarar. Mevzuu iki kelime ile esasen hülâsa edilmiştir: Çam Sakızı., ve hakikaten eserde en mühim rolü almış olan Vasfi Rıza Bey, kendine has inceliği, nükteleriyle "'Çam Sakızı" tipini çok güzel canlandırdı. "Berrin" rolünde Şaziye Hanım, çok mükemmeldi. Belli ki Şaziye Hanım gün geçtikçe daha ziyade muvafık oluyor ve olacak. Nitekim biz kendisini bu seneki temsillerinde geçen seneye nazaran daha çok muvafık gördük. Tebrik ederiz."16 Aynı yazıda Kır Çiçeği oyunuyla ilgili olarak şu değerlendirmeler yapılır: "Bu üç perdelik piyes, Bedia Muvahhid Hanım ve Muvahhid Bey merhum tarafından lisanımıza nakledilmiştir. Mevzuu kısaca şöyledir: Manisa eşrafından Râsim Bey, kızı Leylâ ile, İstanbul'da ticaretle meşgul, oğlu Mühendis Râfet Bey'c misafir gelmiştir. Râfet Bey evinde balolar veren, sosyete hayatını tamamiyle tatbik eden bir gençtir. Karısı Nilüfer Hanım'ın salonları ise İstanbul'un asrî gençlerine açıktır. Salona devam eden bu gençler arasında Nilüfer Hanım, Necdet Bey isminde bir gence âşıktır. Mühendis Râfet Bey Londra'da bir işi takip etmek üzere harekete mecburdur. Karısını Manisa'ya, babasının çiftliğine göndermeye ikna eder. Nilüfer Hanım'ın hilesiyle çiftliğe yerleşen Necdet Bey, Leylâ'ya âşık olur. Bir süre sonra Râfet Bey'in kendisini Londra'da boşadığı haberini alan Nilüfer Hanım. İstanbul'a dönmek ister. Necdet'in çiftlikten ayrılmasına tahammül edemeyen Leylâ çok üzülür. İstasyonda trenin allına kendini atacakken babası yetişir. Necdet Bey Nilüfer Hanım'dan ayrılarak Leylâ'ya koşar."17
Tunus Gediği isimli eser seyirci tarafından beğenilmez: "Tunus Gediği, bir gedik gibi kaldı. Ne mevzudan ne de sanatkârından bu akşam bir şey anlayamadık. Bu eser ne için yazılmış, ne diye sahneye konmuş buna hâlen bir türlü karar veremiyoruz."18
Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye konan ve bir aile faciası olan Cehennem piyesi için şu kısa değerlendirme yapılır: "Eser baştan başa büyük bir muvaffakiyetle temsil edildi ve halk dakikalarca kıymetli sanatkârları alkışladılar. Eseri gördükten sonra şu kanaat bizde yerleşti: Cehennem'in temsili ancak Ertuğrul Muhsin'in vücuduyla kaimdir. Ve dahi sanatkârımız her hususta facialar mümessilidir."19
Aynı hafta içerisinde sahnelenen Kör Düğüm piyesi ile ilgili olarak da: "Dün geceki mahşeri kalabalığa nisbetle bu akşam tiyatro binası biraz tenha kaldı. Cehennem'de tiyatroya fazladan getirilen sandalyelerde ve ayakta duranlarla karşılık, bu akşam boş sandalyeler kaldığını görüyoruz. Buna üzülüyoruz. Üst üste her gece verilen temsillerden daima kalabalık olmasını, sanatkârlarımızın memnun dönmesini istiyoruz. Filhakika iktisadî hayatımızın en faal anındayız. Erken yatmağa ve erken kalkmağa mecburuz. Bunun içindi ki dün akşamki temsillerde boş sandalye kalmıştır. Her ne hal ise Kör Düğüm, Cehennem'in üzerine sıra ile iyi konulmuş bir komedi idi. Dün akşam asabiyet ve heyecanın en yükseğini hisseden ve yaşayan halkımız, Kör Düğüm 'de güldüler, güldüler. Evet güldüler, işte bu kadar. Hayatta böyle kör düğümlere tesadüf edeceğimizi zannetmiyoruz" 20 şeklinde bilgilerle karşılaşırız.
Dârü'l-bedâyi'nin bu temsilleriyle ilgili bir eleştiri yazısı da bu dönem mahallî basınında sık sık adı geçen "Yılmaz'ın Babası" imzasıyla yayınlanır: "Dârü'l-bedâyi'nin Gireson'a geleceğini duyduğum zaman bu ruhu daha mütekâmil ve daha yüksek olarak göreceğimi ümid ederek bedî hayatın sermest edeceği hayaliyle yaşadım. Bütün Gireson'un büyük bir heyecanla beklediği Dârü'l-bcdâyi geldi. Ne yalan söyleyeyim, ilk temsil pek sönük ve sıkıcı oldu. Hem de o kadar gayr-i tabiî bir netice ile ki insan büyük bir sükût-u hayâle uğrar gibi oluyor. İkinci temsilde hasta idim, bilmiyorum. Üçüncü temsil Tunus Gediği mevzuu ve temsil itibariyle de natura olmuş bir ucube... Nihayet bütün heybet ve azâmetiyle Cehennem temsil edildi. Piyesin esas itibariyle bir, iki gayr-i tabiî safhaları vardır zannediyorum. Bu dört oyunun hey'et-i umûmîyesiyle bir parça uğraşmak isterim. Gördüğüm o oyunun -ki Kır Çiçeği'nde hastalığıma binaen bulunamadım- yalnız bir perdesi ruhlu, Dârü'l-bedâyi'nin yüseklikle mütenâsib geçti ise de diğerlerini muhterem misafirlerimizin aflarını istirham ederim, daima aksayan bir [tûyâl] mahiyetinden kurtulmuştu. Acaba niçin?"21
10 Ekim 1927 tarihli Yeşil Gireson'da:"Bu akşam Hilâl Kulübü'ne geliniz. "Hilâl" Kulübü kış temsillerine başlamıştır. Bu akşam alafranga saat dokuzbuçukta Bekir'in Rüyası (dram bir perde); Fırtınadan Sonra (komedi bir perde)"22 şeklindeki ilânla yeniden faaliyetlerine başladığı bildirilir.
Daha sonraki sayılarda bu tip faaliyetlerin devam ettiği görülür. 27 Teşrin-i evvel/Ekim 1927 tarihli Yeşil Gireson'da Cumhuriyet bayramı dolayısıyla Hilâl Kulübü'nde müsamere yapılacağı bildirilmektedir.
Dârü'l-bedâyi'nin 1927 yılında Halid Fecri Bey'in Sönen Kandiller isimli eserinin 13 Ekim 1927 tarihinde temsil edildiği, gazeteye verilen bir ilândan anlaşılmaktadır.23
1927 yılındaki bir diğer tiyatro faaliyeti, 1926 yılında kurulan Hilâl kulübü Temsil Heyeti'nin sahneye koyduğu Hisse-i Şayia isimli eserdir. İbnürrefik Ahmet Nureddin Bey'in daha önce Giresun'da oynanan eserinin ikinci kez sahnelenmesi dolayısıyla kaleme alınan yazıda, oyuncuların başarılı ve aksayan yönleri ele alınıyor. Sahne tekniği ve oyundaki dil yanlışlarına kadar geniş bir tenkidin yapıldığı yazıda, bu tip faaliyetlerin devam etmesi ve Hilâl Spor Kulübü gençlerinin tebrik edilmesi gerektiği anlatılıyor.24
Aynı konuda "Yılmaz'ın Babası" imzasıyla yayınlanmış bir tenkit daha vardır: "Geçen sene yeni doğmuş bir çocuk şakraklığı gösteren Hilâl Kulübü Temsil Heyeti, bu sene bir iki ufak komediden sonra, (Hisse-i Şayia)'yı oldukça kuvve-i temsiliyesi fazla kaabiliyetde olmasına ihtiyaç hisseden bir piyesi sahneye vaz' etti. Perde açıldığı zaman geçen senekinden çok muntazam ve birçok gezginci kampanyalara bîhak mukabele edebilecek kadar zengin dekorlar arasında temsil başladı."25
Eserin daha öncede Giresun'da oynandığına dikkat çekilen yazıda, Hilâl Kulübü Temsil Heyeti'nin amatör sanatkârları tebrik edilir.
Hilâl Kulübü'nün salon faaliyetlerinin devam ettiğini ve Hilâl-i Ahmer'in ellinci yıl dönümü münasebetiyle 23 Kanun-ı evvel/Aralık 1927 Cuma günü Hilâl Spor Kulübü tarafından kulüp salonunda bir müsamere yapılacağı bildirilerek, halkın bu müsamereye katılıp, gecenin birkaç saatini bu eğlencelere ayırmaları istenir. Bu tip ilânlar 1927 yılında yayınlanan Yeşil Gireson'un çeşitli nüshalarında mevcuttur. Meselâ, Hilâl Kulübü'nün Kanlı Akşam ismiyle sahnelediği oyunla ilgili olarak: "Üç aydan beri muntazam bir surette salon eğlencelerine devam eden Hilâl Kulübü Temsil Heyeti, geçtiğimiz Çarşamba günü akşamı genç şairlerimizden Mehmet Faruk Bey'in "Kanlı Akşam" ismindeki bir perdelik faciasını temsil ett."26 şeklindeki sözlerinden bunu anlamaktayız. Aynı yazının devamında Hilâl Kulübü’nün tiyatro faaliyetlerinde gösterdiği gayret de şöyle ifade edilir: "Bize nezih ve şiirli geceler yaşatan Hilâl gençlerine şükranlarımızı bildirmek lâzımdır. Zira memlekette güzel bir çığır açarak sat" ve kibar bir hava teneffüs ettirilmektedir."27
15 Aralık 1927 tarihli Yeşil Gireson'da. Hüseyin Eyüp imzasıyla yayınlanan bir yazıda, Hilâl Kulübü'nün temsilleri hakkında bilgiler verilmektedir: "Hilâl kulübü aylardan beri sahnelerinde salon temsilleri yapmaktadır. Bu akşam dokuzuncu temsillerini gördüm. "Arapça Değil mi Uydur Uydur Söyle", "Mazide Gazetecilik" her iki temsilde de umumiyet itibariyle muvaffak oldular. Hilâl Kulübü kendi varlığı ile pek mühim işler görmektedir. Her hafta muntazam salon temsilleri, bir gece Konferans, bir gece dans, kulüp tamamıyla ilmî. edebî, içtimaî vazifelerini yapmaktadır."28
Aynı yazının devamında Arapça Değil mi Uydur Uydur Söyle isimli komedinin 1925 yılında Giresun'da Bilgi Yurdu tarafından sahneye konulduğuna dair bir kayıt mevcuttur.
Hilâl Kulübü'nden başka 1927 yılı içerisindeki kültürel faaliyetlerin altında Türk Ocağı'nın da imzası vardır. Birinci Musikî Müsameresi için hazırlanan el ilanında şu bilgiler mevcuttur: "Türk Ocağının bu yeni sene için düşünceleri vardır. Bunlarda halkın malı, vatanı, bediî zevk ve hislerini incelemek ve yükseltmektir. Bu birinci müsameremizdir. Hayatı mümkün olduğu kadar yeknesaklıktan kurtarmak istiyoruz. Yürüyeceğimiz yolları halkımızın göstereceği alâka bizi teşvik edecek ve gayeye götürecektir. Türk Ocağı düşünüldüğü nispette çalışacak, sözden ziyade fiillerle mevcudiyetini gösterecektir. Başındaki heyetin kuvvetini teşkil eden millettir. Millî gayeye erişmek için. asrın geniş yolundan ileri gideceğiz. Bu gece bize göstereceğiniz alâka, yarınki kuvvetimizi arttıracaktır."29
1928 yılının 24 ve 25 Mart günleri - bayramın 2 ve 3. günü - Türk Ocağı ve Hilâl Kulübü'nde çeşitli etkinliklerin yapıldığı mahallî basından anlaşılmaktadır. Meselâ, İbnürrefik Ahmed Nureddin Bey'in üç perdelik Ceza Kanunu isimli vodvilinin temsil edildiği gece ile ilgili bir yazıda, şu bilgiler verilir: "Bayram münasebetiyle el ilânı ve reklâm yapılmamasına rağmen kulübün geniş salonu kâmilen dolmuştu. Bir taraftan kulübün cazbânı nefis alafranga parçalar çalıyordu. Perde açıldı. Eser ümit edilmeyen bir muvaffakiyetle temsil edildi." 30
Ertesi gün Türk Ocakları'nın yıl dönümü münasebetiyle yapılan merasimle ilgili olarak da şu bilgiler mevcuttur: "Bütün Ocaklılar ve davetli zevat salonları doldurmuştu. Misafirlere kahve, çay ikram edilmekteydi, herkes memnun ve şen hasbıhalde bulunmaktaydı. Merasime İstiklâl Marşı ile başlandı. Müteakiben Ocak Reisi Hasan Tahsin Bey tarafından Türk Ocakları hakkında güzel ve mufassal bir tarihçe yapıldı. Tahsin Bey kürsüden alkışlarla indi. Ocağın ince saz heyeti alaturka parçalar çaldılar. Ba'de monologlar yapılarak şiirler okundu. Ûdî Nureddin Bey tarafından alaturka fasıllar, Kemânî Hayreddin Bey tarafından alafranga klâsik parçalar, Me'mûn Bey tarafından kanunla alaturka taksimler yapıldı."31
1928 yılının Nisan ayı içerisinde yapılan Himâye-i Etfâl Müsameresinin Lâle sinemasında yapıldığı, bu cemiyetin reisi Doktor Ahmet Hâşim Bey'in teşekkür ilânından anlaşılmaktadır: "Cemiyetimize karşı dâima hayırhah ve lütufkâr Hilâl Spor Kulübü ve temsil heyeti tarafından Cuma günü hanımlara ve gecesi beylere verilen fevkalâde müsamerenin hasen tertip ve tanziminden ve temsilde gösterilen maharet ve liyakâtten son derece müftehir ve mütehassis olarak kendilerine lâyezal şükranlarımızın muhterem gazetenizde ilân buyurulmasını rica ederiz efendim.".32
1928 yılının tiyatro faaliyetleri yönünden sönük geçmesini, Lâle Sineması'nın faal oluşuyla izah etmek mümkündür.
1928 yılına ait faaliyetlerin ilki yine Hilâl Kulübü tarafından yapılmıştır. Bu konuyla ilgili haber şöyledir: "Hilâl Kulübü'nde bu gece. Süt Kardeşler - vodvil, 3 perde - kulüp sahnesinde umuma mahsus olarak verilecektir."33
Bu yılın Ramazanında Komik Fahri Bey idaresinde on yedi kişilik bir temsil heyetinin Giresun'a geldiği ve bütün Ramazan boyunca birçok eseri sahneye koyduğunu görüyoruz. Yeşil Gireson'da imzasız yayınlanan birkaç yazıda bu faaliyetlerle ilgili bilgiler mevcuttur: "Bir aydan beri sinemada reklâm ediliyor., meşhur sanatkârlardan Komik Fahri Bey idaresinde on yedi kişilik bir temsil hey'eti Ramazanda şehrimize geliyor. Nihayet geldiler İlk temsillerinde bulundum. (Bir Nokta) vodvil 3 perde: Temsil heyetinin ilk olarak bu eseri temsil etmesi çok isabet olmuştu. Eski yazıda bir nokta işaretinin ne feci vak’alara sebep olacağı yeni yazıda ise böyle yanlışlıklar olmayacağını eser bir kere daha bize göstermiştir."34
Daha sonraki nüshalarda Bir Nokta adlı ilk temsilden sonra, Kadından Korkanlar, Akdlı Kim, Hanımlar Terzihanesi isimli eserler hakkında kısa bilgiler mevcuttur: "Kadından Korkanlar: Mevzuu kadın ve kaynana tahakkümü. Erkeklerin kılıbık bir mevkie düşmeleri, … Akıllı Kim: Eserin mevzuûndan bir şey anlaşılmıyor. Bu oyunda tımarhanede deli rolünde bir çocuk görüyoruz ki, vazifesini ve bilhassa deli saçmalarını hiç şaşırmadan kolaylıkla söylüyordu. İçimden bravo çocuk dedim. Hanımlar Terzihanesi: Gireson Spor ve Hilâl Spor kulüpleri tarafından muvaffakiyetle temsil edilen bu eseri bir kerre de bunlardan seyrettim. Evvelce bahsettiğim üzere kadınlardan hiç biri vazifelerini lâyıkıyla yapamadılar, sürüklenip gittiler."35
Bu temsiller sırasında Üçüzler, Gaip Aranıyor, Hisse-i Şayia, Sekizinci gibi eserlerin temsil edildiğinin anlatıldığı yazıda, Giresun halkının tiyatro ile olan münasebetleri de anlatılır: "Bu hafta tiyatro bize eyi ve güzel eserler gösterdi. Filhakika Üçüzler, Hisse-i Şayia, Sekizinci her ne kadar memleketimizde birçok defa oynandı ise de, meselâ Sekizinci hakikaten sekiz defa oynansa, yine zevkle seyredilmektedir. Gireson'un tiyatro tarihine bakacak olursak birçok hey'etler. birçok teşekküller ve zengin eserler görürüz. Bunlardan bahsedecek değilim. Yalnız, Gireson halkının tiyatronun ne demek olduğunu takdir edebilecek kabiliyetle olduklarını ve eyi bir heyeti anlayarak lâyıkı veçhile sevebileceklerini anlatmaktadır. Eski ve yeni tiyatro telakkilerini göz önünde bulunduran bu hey’et tulûatçılığa ehemmiyet ve mevki vermemekte, bu suretle daha ziyâde muvaffak olmaktadır."36
Dârü'l-bedâyi Heyeti'nin 1927 ve 1928 yıllarında Giresun'a geldiğinin anlatıldığı bir diğer yazıda, Giresun'a gelen kumpanyaların kalitesi ve Giresun halkının bu kumpanyaları değerlendirişi ile ilgili olarak çok önemli bilgiler verilmektedir: "Şimdiye kadar gelip giden kumpanyaların hiçbirisi şehrimizde rağbet görmemiş ve göremezdi. Dârü'l-bedâyi Hey'eti üç seneden beri Gireson'a gelmekle ve bize bediî geceler geçirtmektedir. Memleketimizde anlayarak, hissederek Hamlet'i alkışlamış münevver bir zümre temâşâ heveskârı mevcuttur. Fahri B. Temsil Heyeti de bu mevcudiyeti nazar-ı dikkate alarak temsillere çok dikkat ve itina etmesi lâzımdır... Hiç olmazsa bir eser oynandığı zaman hey'et-i umumiyesi muhafaza edilmeli, eser kıymetini kaybetmemeli. Bu hareket mazur görülemez. Nitekim görmemekledir. ... Bütün bir Ramazan tiyatro devam etti. Bir hayli eser seyrettik ve güzel geceler geçirdik. Göze çarpacak kadar çok kuvvetli olan kusurlarına rağmen temsiller umumiyet itibari ile fena değildi: Fakat geçen akşam Ceza Kanunu'nun temsilinde bütün ümitlerimiz kırıldı. Hele son perdede yalnız son meclis yapılarak oyun bitti. Halbuki seyirciler meyanında bu eseri bir kaç defa seyrelmiş arkadaşlar mevcut bulunmaktaydı.". 37
Ceza Kanunu'ndan başka Devlet Kuşu'nun da oynandığının anlatıldığı bu seri yazılardan ortaya çıkan şudur: Giresun'un kültürel hayatı içerisinde tiyatro çok önemli bir yer tutar. O dönemde Giresun'da çok bilinçli bir tiyatro seyircisi mevcuttur. Tiyatroya gelen insanlardan birçoğu bu sanat faaliyetinden sadece bediî hislerini tatmin eden değil, iyi ve kötü tercihini yapan ve tepkisini koyan bir önemli çoğunluk durumundadır.
Dolu dolu geçen 1929 yılının Ramazan ayından sonra, Giresun'un kültürel hayatında tiyatronun eski önemini koruyamadığını görüyoruz. 1930-1931 yılları arasında taradığımız mahallî matbuatta kayda değer herhangi bir faaliyete rastlayamadık.
Tiyatro faaliyetlerindeki bu durgunluğun, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Giresun'da çok faal olan Sinema faaliyetleriyle ilişkili olduğu düşünülebilir. Sinemanın yeniden ve daha organize bir şekilde hizmete girmesinden sonra, bu tip faaliyetlerin ikinci plâna atıldığını düşünmek yanlış olmaz kanaatindeyiz.
1932 ilk tiyatro faaliyeti, Millî Sahne'nin perdelerini Giresun'da açacağına dair bir ilândır: "Millî Sahne bu akşam Lâle Sinemasında fevkalâde program Nedamet Dram (3) perde Küçük Damat Millî komedi (3) perde ayrıca rakslar varyeteler.".38
17 Mart 1932 tarihli Yeşil Gireson'da Halkevi'ne ait bir genelgenin "Temsil Şubesi" başlığı altında şu bilgiler mevcuttur: "1. Halkevi temsil şubeleri temsil sanatına heves ve istidadı olan kadın ve erkek azadan mürekkep temsil grubu teşkil ederler. 2. Halkevleri müsamerelerinde idare heyetine mevcutlar arasında tercih edilecek veya yeniden telif ettirilecek piyesler; Halkevi umumî müsamerelerinde temsil ettirilir. Bunlardan ayrı olarak temsil edilecek piyeslerin merkezce görülüp tensip edilmiş olması lâzımdır."39
Halkevlerinin tiyatro faaliyetleri ile ilgili olarak yeniden yapılanmasını anlatan bu beyannameden sonra, faaliyetlerine ara vermiş olan Hilâl Spor Kulübü'nün 11 Aralık 1932 Cumartesi akşamı tertip edilen bayram gecesi programı yayınlanır. Yirmi maddelik bu programda "monolog, eski sene timsali, yeni sene timsalî" gibi dramatik oyunların oynandığını görüyoruz.
Giresun'da kültürel faaliyetlerin büyük bir kısmını icra eden Hilâl Spor Kulübü'nden sonra, Giresun'un üçüncü spor kulübünün Yeşil Tepe Spor ismiyle faaliyetlerine başladığını görüyoruz.40 Açılışını Halkevi salonunda yapılan törenle duyuran Yeşil Tepe Spor Kulübü'nün faaliyetleri içerisinde tiyatronun ikinci plânda kaldığı anlaşılmaktadır.
Giresun'daki bir diğer spor kulübü, 30/31 Mayıs 1929'da altıncı umumî kongresini yapan Gireson Spor Kulübü'dür.41 Daha önce 28 Şubat 1929 tarihli Yeşil Gireson'daki bir yazıda, Hilâl Spor Kulübü ve Gireson Spor Kulübü'nün Hanımlar Terzihanesi isimli tiyatro eserini beraber sahneye koyduğunu söylemiştik. Bu iki belgeden hareketle bugünkü Giresun Spor'un 1923 yılında kurulduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla kulübün bu yanlışlığı düzeltmesi gerekmektedir.
Bizim yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız, tiyatro faaliyetlerinin durgunluğunu doğrular mahiyetteki bir belgeyle, Eylül 1933 yılında yayın faaliyetine başlayan ve Giresun Halkevi dergisi olan Aksu'da karşılaşırız: "Halkevi Temsil Şubesi yakında temsillerine başlayacaktır. Sahne, mevsim gibi mühim sebeplerle geri kalan temsil işlerinden geçen günlerin telafisine çalışılacaktır. İlk temsil "Mete" olacak, bunu diğer millî piyesler takip edecektir. Temsil şubesinin kadın ve erkek azalarından büyük bir iman gayreti isteriz. Sahne işlerinde çok eski bir tarihe, bir varlığa sahip olan Giresun'da bu hareketsizlik hazin manalar doğurmaktadır."42
Cumhuriyetin ilk on yılını konu alan bu çalışmamızda, tiyatro ile ilgili diğer faaliyetlerin 1933 yılının Cumhuriyet bayramı kutlama törenleriyle ilgili olduğunu görüyoruz.
Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yılı münasebetiyle bütün yurtta olduğu gibi, Giresun'da da büyük bir kutlama hazırlığına girişilmiştir. Hazırlanan birçok etkinlik içerisinde tiyatro faaliyetleri dikkat çekmektedir. Özellikle Giresun Halkevinin bu törenler sırasında çok faal olduğu anlaşılmaktadır.
Giresun'daki kutlama törenlerinin programını ihtiva eden "Giresun Onuncu Cumhuriyet Bayramı Tezahürat ve întibaatı"43 adlı daktilo edilmiş bir metinden anladığımız kadarıyla, bu törenler sırasında Akın, Yarım Osman, Yaman Vergi Hırsızı ve Destan gibi piyeslerin başta Giresun olmak üzere, Bulancak, Görele, Tirebolu, Keşap ve Şebinkarahisar'da hem halka hem de öğrencilere ayrı ayrı sahnelendiği bilinmektedir. Hatta Yavuz Kemal nahiyesinde havanın yağmurlu olması ve piyesleri temsil edecek şahıslar bulunamadığı için oyun kahvehanelerde tekrar tekrar okunmuştur.
Sonuç
Sonuç olarak diyebiliriz ki, yaratılış olarak dramaya yatkın olan bölge insanı, tiyatro faaliyetlerine yabancı kalmamış, başta Tulûât tiyatrosu olmak üzere, modern tiyatroya da ilgi göstermiştir. Bu tebliğin çalışma alanı içine giren, Cumhuriyetin ilk on yılında, Giresun'da tiyatrodan anlayan bir aydın muhit teşekkül etmiştir. O dönemin matbuatından bunu kolayca anlamak mümkündür.
Söz konusu dönemde sahnelenen birçok eser, uygulanan iç politikaya paralel olarak inkılâpların yerleşip, kökleşmesi düşüncesine hizmet etmiştir. Bir yandan Türk milletinin erdemleri, idealleri ve millî değerleri, Türk tarihinden alınan çeşitli örneklerle dikkatlere sunulurken, diğer taraftan inkılâpların tanıtılıp benimsetilmesinde tiyatro sanatının imkânlarından faydalanma yoluna gidildiği görülmektedir.
Yazı: Abdullah ŞENGÜL (Arş. Gör.. KTÜ, Giresun Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü)
Kaynaklar:
1. Bk. Robert Pignarre, Tiyatro Tarihi, (trc. Pınar Kür). İstanbul 1975. s. 144.
2. İbrahim Karaer, Türk Ocakları (1912-1931), Ankara 1992, s. VII.
3. Sacit Karaibrahimoğlu, Giresun, Ankara 1984, s. 34-35.
4. Can Akengin "Giresun'da Eski Tiyatro", İzler (Dergisi), Sayı 14 (1 Haziran 1926). s. 9-11.
5. a.g.m., s. 10.
6. Refik Ahmet Sevengil, Türklerde Dram Sanalı, Ankara 1969, s. 88.
7. Hasan Tahsin Okutan, Şebinkarahisar Tarihi /1938-1948), Giresun s. 306-307.
8. Şükrü Turgut, "Hanımlarımızın Misafirlikte Yaptığı Eğlenceler" Yeşil Gireson, (I I Nisan 1929), s. 2. (Türk kültür tarihi çerçevesinde, Cumhuriyetin ilk on yılında, Giresun'un sosyal hayatında tiyatronun yerini tespit etmeye yönelik bu çalışmanın ortaya çıkmasında arşivlerini bize açmak suretiyle yardım eden, Yeşilgiresun Gazetesi sahibi, değerli insan Hasan Öğütçü Bey'e teşekkür ederim).
9. "Sinema", Gireson'da Işık. 9 Teşrin-i evvel/Ekim 1340 (1923) s. 3.
10. Faruk Ruşen, "Tiyatro Bahisleri", Gireson'da Işık. Perşembe 10 Kanun-i sâni 1340 (1923).
11. Faruk Ruşen, Gireson'da Işık. Perşembe, 24 Kanun-i sâni/Kasım 1340 (1923).
12. Gireson'da Işık. nr. 65, 13 Kanun-i evvel 1339.
13. Yeşil Gireson, 1 Nisan 1927.
14. Yeşil Gireson, 13 Teşrin-i evvel/Ekim 1927.
15. Yeşil Gireson, 13 Şubat 1927.
16. Yeşil Gireson, 6 Teşrin-i evvel/Ekim 1927, s.1.
17. "Kır Çiçeği", Yeşil Gireson, 6 Teşrin-i evvel/Ekim 1927, s.1.
18. "Tunus Gediği", Yeşil Gireson, 6 Teşrin-i evvel/Ekim 1927, s. 1.
19. "Cehennem", Yeşil Gireson, 6 Teşrin-i evvel/Ekim 1927, s. 1.
20. "Kördüğüm". Yeşil Gireson, 6 Teşrin-i evvel/Ekim 1927, s. 1.
21. a.g.m., 6 Teşrin-i evvel/Ekim 1927, s. 2.
22. Yeşil Gireson, 10 Teşrin-i evvel/Ekim 1927.
23. Yeşil. Gireson, 13 Teşrin-i evvel/Ekim 1927.
24. "Hisse-i Şayia". Yeşil Gireson, 8 Kanun-i evvel/Aralık 1927. s. 1
25. Yeşil Gireson, 8 Kanun-i evvel/Aralık 1927, s. 3.
26. "Kanlı Akşam", Yeşil Gireson, 15 Kanun-i evvel/Aralık 1927, s. 2.
27. a.g.m., 15 Kanun-i evvel/Aralık 1927, s. 2.
28. Yeşil Gireson, 15 Kanun-i evvel/Aralık 1927, s. 2.
29. Yeşil Gireson, 22 Kanun-i evvel/Aralık 1927. s. 1.
30. "Ceza Kanunu", Yeşil Gireson, 29 Mart 1928, s. 1.
31. Yeşil Gireson, 29 Mart 1928, s. 1.
32. Yeşil Gireson, 23 Nisan 1928, s. 3.
33. Yeşil Gireson, 19 Kanun-i evvel/Aralık 1929.
34. "Tiyatro"", Yeşil Gireson, 21 Şubat 1929, s. 3
35. "Tiyatro", Yeşil Gireson, 28 Şubat 1929, s. 3.
36. "Tiyatro", Yeşil Gireson, 2 Mart 1929, s. 3.
37. Yeşil Gireson, 21 Mart 1929, s. 3.
38. Yeşil Gireson, 14 İkinci kanun/Ocak 1932, s. 2.
39. Yeşil Gireson, 17 Mart 1932, s. 3.
40. Yeşil Gireson, I Birinci kanun/Aralık 1932.
41. Yeşil Gireson, 6 Haziran 1929, s. 1.
42. Aksu, Sayı: 1 (Eylül 1933), s. 31.
43. Bu metin Giresun ti Halk Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.